"Perişan bir haldeyim
Fakat içimde kendimden bile sakladığım bir umut var."
-Sabahattin Ali
"Emin misin?" diye sordum iç geçirerek."Başka çaremiz yok," dedi Cesur başını öne eğip. "Burada kalmanı istemiyorum."
"Peki ya daha sonra?" diye sordum korkuyla. "Geri döndüğümde hala burada olacak mısın?"
Cesur başını kaldırıp bana baktı. Gözleri parlıyordu. "Elbette," dedi umut dolu sesiyle. "Gelip seni tam buradan alacağım."
İnanmadım. Gelecekten söz ederken bir tedirginlik, bir iç burukluğuyla konuşuyordu.
"Beni anla lütfen," dedi çenemi avuçlarının arasına aldıktan sonra. "Seni ve bebeğimi asla riske atamam. Sadece iki gün... İki gün sonra geri döneceksin ve ben hala burada seni bekliyor olacağım."
Puslu gözlerle Cesur'a bakmak zorunda kaldım. Uçağımın kalkışı için anons yapılıyordu. "Bana güveniyor musun?" dedi Cesur.
Başımı salladım. "Güveniyorum. Lütfen bizim için hayatta kal."
"Elbette," dedi alnıma bir öpücük kondurmadan önce. "Elbette." Yanaklarımdan öptü. "Gitme vakti."
Cesur'un ellerini tuttum. Benliğimi nedensiz bir sıkıntı kapladı. Hayatta kalacağından emindim. Zor zamanlarda yaptığı tek şey bu olmuştu. Hayatta kalmak!
Ama ondan uzak olmam işleri zora sokar mıydı. Bana zorlanmayacağını söylüyordu ama mühürler onun çevresinde olmadığında güçsüzleştiğini biliyordum. Onu güçlü ve dinç tutan şey bana duyduğu bağlılık ve bedenimde taşıdığım mühür taşıydı.
Eğer şimdi gidersem, savunmasız olacaktı. Yine de bu savunmasızlık durumu iki gün içinde kendini gösterebilir miydi? Ondan kaç gün uzak kalmam gerekiyordu? Bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum ve bu bilinmezlik beni korkutuyordu.
Ah, ne çok şey istemiştim hayattan! Ama şimdi hiçbir şey istemiyorum! İstemek de istemiyorum! Tek dileğim Cesur'un sağlıklı bir şekilde hayatta kalmasıydı.
"Hadi, uçağı kaçıracaksın." Cesur'a son kez veda ettikten sonra uçağın yolunu tuttum. Arkama bakmak istemiyordum. Güçlü ve sağlam durmak istiyordum.
Birden bire içine düştüğüm üzüntü yerini büyük bir acıya bıraktı. Yer ve mekan ayaklarımın altından kayıp gitti ve kendimi hayal mayal hatırladığım bir evde gördüm.
Hava kararmaya yüz tutmuştu ve ben yataktan kalkamayacak kadar halsiz hissediyordum. Bileğimi tuttum. Vücuduma yayılan acı midemi bulandırdı. Bu, yıllar önce çektiğim acıyla eş değerdi. Ne fazla, ne eksik. Alıştığım acının aynısıydı.
Aniden aklıma düşen kişi Cesur oldu. Gözlerimin önüne takvimin sayfaları geldi. Bugün büyük düello günüydü. Cesur'un zor durumda olduğunu tahmin edebiliyordum. Gücü yerinde miydi ya da düellodan sağsalim çıkabilecek miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mühür
FantasyMühür taşı gerçek mührüne kavuştuğunda kıyamet kopmalıdır. Her kıyametin sonunda, yitirilen hayatlar olur. Bu şeref hangimize ait? •Parmağımı dövmesinin çemberinde dolaştırdım bir tur. "Hissediyor musun?" diye sordum acıyla. "Tam burada koca...