Mühür taşı gerçek mührüne kavuştuğunda kıyamet kopmalıdır. Her kıyametin sonunda, yitirilen hayatlar olur. Bu şeref hangimize ait?
•Parmağımı dövmesinin çemberinde dolaştırdım bir tur. "Hissediyor musun?" diye sordum acıyla. "Tam burada koca...
"Aşk, her canlı için bir ruh ihtilalidir. Çünkü onun yaktığı her şey, Aynı zamanda bir rönesans, Bir yeniden doğuştur." -Cengiz Aytmatov
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ertesi gün Cesur'un beni evime kadar bırakmasına izin verdim. Onu arayana kadar gelmeyeceğine dair söz verdirdikten sonra gitmişti. Ben de uzun bir duş alacak ve yeni kıyafetler giyip Kuzgun'la buluşacaktım.
Kuzgun'a onunla görüşmek istediğime dair bir mesaj bıraktım. Kısa zamanda mesajıma döndü ve öğleden sonra evinde görüşebileceğimizi söyledi.
Kuzgun'un zekası hakkında henüz bir karara varamamıştım. Aklının ne kadarını kullanıyordu bilmiyorum ama kusursuz bir yalanla çıkmalıydım karşısına. Onu saf yerine koyduğumu öğrenirse işin rengi değişirdi.
Kuzgun'un evine vardığımda her şey aynıydı. Tek fark salonun her zamankinden daha ses oluşuydu. Etrafta hiç insan görmedim. Tek bir koruma dahi çıkmadı önüme.
Salona girdiğimde boştu. Kuzgun'un çalışma odasında olacağını tahmin edip merdivenleri tırmanmaya başladım. Odanın önünde durdum ve kapıyı iki kez tıklattım.
Tok bir ses gel dediğinde içeri girdim. Kuzgun deri sandalyesinde oturuyordu. Beni görünce iğrenç gülümsemesini takındı ve ayağa kalktı.
"Hoşgeldin Aslı," eliyle masanın önündeki koltuğu gösterdi. "Otursana."
Oturdum. Masanın etrafından dolaştı. Aksamadan ve rahat bir şekilde yürüdü ve karşımdaki koltuğa oturdu. Ne bir bastonu vardı ne de yürümesine yardım edebilecek herhangi bir nesne.
Elleri cebinde, topallamadan yürümesini şaşkınlıkla inceledim. "Bacağın," diye mırıldandım boş bulunarak.
Sakat bacağını sağlam bacağının üzerine attı. Hem de bu hareketi hiçbir zorluk çekmeden yapmıştı. Dizine vurdu. "Eskisinden daha sağlam."
"Nasıl olur?" dediğimde güldü.
"Ah, bu kurtadamların işine akıl sır ermiyor," diye yanıtladı beni.
Haklıydı. Burada yaşadığım hiçbir şeye akıl sır erdiremiyordum zaten. Her şey bir masal gibiydi.
"Buraya neden geldin?" diye sorduğunda bacağını çoktan unuttum. Kuzgun direkt konuya girmek istiyorsa benim için hava hoştu.
"Gecen gece söylediklerin," dedim rahat bir tavırla. Bu yalan işini gerçekten iyi beceriyordum. Dilim takılmadı ya da heyecanlanmadım. Belki de Kuzgun'u hafife aldığım içindir diye düşündüm.