Mühür taşı gerçek mührüne kavuştuğunda kıyamet kopmalıdır. Her kıyametin sonunda, yitirilen hayatlar olur. Bu şeref hangimize ait?
•Parmağımı dövmesinin çemberinde dolaştırdım bir tur. "Hissediyor musun?" diye sordum acıyla. "Tam burada koca...
"Maria bir kez daha fark etti ki, Aşkı yaratan, ötekinin varlığından çok yokluğuydu." - Paulo Coelho
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Düellodan Bir Gün Önce Akşam,
Planı hazırlamamızın üzerinden bir gün geçmişti bile. Yarın, sabahın ilk ışıklarıyla düello alanına gidecektik ve yerlerimizi alacaktık. Önce geleneksel bir gösteri yapılacaktı. Daha sonra düello hakemi bizlere kurallardan bahsedecekti.
Cansu'nun anlattığı kadarıyla biliyordum. Daha önce hiçbir düelloya katılmamıştım çünkü bu gösteriye katılmak insanlar için yasaktı. Şimdi Cesur'un birinci dereceden yakını olduğum için bu gösteriye katılmaya hak kazanmıştım.
Cesur bir süreliğine dışarı çıktığı için evde yalnız kalmıştım. Cansu ile Tolga sık sık uğruyordu evin güvenliğini kontrol ediyorlardı. Bu, burada rahatça durmamı sağlıyordu. Yine de gözlerimi pencereden ayırmıyordum. Cesur'un gelmesini bekliyordum.
Yine de aklım yaptığımız plandaydı. Ölmem, işe yarayacak mıydı? Ya da her şeyi bir hiç uğruna mı yapacaktık. Bunu yaşamadan görmemiz mümkün değildi ama planımıza sadık kalacaktım.
İşler tam kızıştığında sahaya atlayacaktım ve Ulu Kurt'un ilgisini çekmem için herhangi bir yerimi kanatmama yeterliydi. Ona son darbeyi vurması gereken ise Cesur'u. Yine de planın işe yaramamasından endişeliydim.
Kuzgun benim için harekete geçecek miydi? Hayatı pahasına beni korursa ölmem daha da zorlaşacaktı. Belki de yarın birini öldürmem gerekecekti. Bütün bunların stresiyle Cesur'u beklemeye başladım. Daha fazla düşünmek istemiyordum ve düşündükçe midem daha da bulanıyordu.
Derken, evin karanlık salonunu aydınlatan bahçeden içeri giren bir çift araba farı oldu. Cesur'un olabileceği umuduyla kapıya doğru koştum ve kapıyı açtım. Farların ışığı gözüme yansıdığı için ne arabayı ne de bana doğru hızla gelen bedeni gördüm ama ağzıma yapışan bir el beni yerimden sıçrattı.
Çığlık atmaya ve çırpınmaya çalıştım ama çoktan bir çift kol beni kucaklayıp arabaya bindirmişti. O kadar hızlı hareket etmişti ki her şey saniyeler içinde olup bitti. Bizi birilerinin fark edip etmediğini anlamak için arabanın camından bakındım ama evin etrafında kimse yoktu.
Beni kaçıranların kim olduğunu anlamak için arabanın içindeki iki adama baktım ama yüzleri tanıdık gelmiyordu. Hızlı olduklarına bakılırsa onlar da kurt adamdı. Biri hemen yanımda diğer, şoför koltuğunda oturuyordu.
İyice köşeye sindim. "Siz kimsiniz?" diye sordum ama aldığım cevap kocaman bir sessizlik oldu.
Cesaret edip, arabanın kapısını açmaya çalıştım ama yanımdaki adam kollarımı sıkıca tuttu ve arabanın çocuk kilidi aktive edildi.