29

53.1K 3.5K 253
                                    

"Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik,
Tenimde acısız yatan bir bıçak."
-N. Fazıl Kısakürek

Günler ölüm soğukluğuyla birbirini kovalamıştı sanki

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Günler ölüm soğukluğuyla birbirini kovalamıştı sanki. Cesur'u görmemin üstünden dört gün geçmişti. İçimdeki soysuz sıkıntı gün geçtikçe daha beter hale geliyordu. Bir an önce gitmem gerekiyorken Ezgi'ye hala tek kelime edemememin cezasını her allahın günü çekiyordum. Ağzımı açıp Tolga hakkında tek kelime dahi edememiştim üstelik.

Bütün bunlar aklımın derinliklerinde bir tümör gibi dolaşırken daha fazla bu duruma katlanmak istemiyordum. Ezgi'ye her şeyi söyleyip kurtulmalıydım. Benimle gelmesi konusunda ısrar edemezdim ama gideceğimi bilmesi gerekiyordu.

Saatler su gibi akarken anahtar yuvasına girdi ve kapı açıldı. Ezgi resim çantasını yorgunlukla kapının girişine savurdu ve paltosunu çıkardı. Bütün gün evde olmamın sefasını her akşam geldiğinde yemeğin hazır olduğunu görerek Ezgi sürüyordu.

"Hoşgeldin," dedim salatayı soslarken.

"Hoşbulduk , ne yaptın bakalım. Kurt gibi açım."

"Eminim kurtlar açken senin kadar şirin olmuyorlardır." Şirin olmanın yakınından bile geçmediklerini bizzat görmüştüm.

"Ellerimi yıkayıp hemen geliyorum."

Çorbaları koyup Ezgi'nin gelmesini bekledim. Hiç bekletmeden gelmişti zaten. Çorbalarımızı soğutmadan içmeye başladık. İkimizde gözlerimizi birbirimizden kaçırıyorduk. Sessiz geçen akşam yemekleri her zaman en zor yemekler olmuştu benim için.

Ana yemeğe geldiğimizde dahi hala tek kelime etmemiştik. Benim sessizliğimden Ezgi'nin de ne kadar tedirgin olduğunu beden dilinden anlayabiliyordum. Bir an önce konuşmaya girmem gerekiyordu ama nasıl başlayacağımı bilmiyordum.

Sonunda "Ezgi," dediğimde  Ezgi'nin "Aslı," diye mırıldanması ikimizi de şaşırtmış ve gülümsetmişti.

"Önce sen," dedim hemen vicdan azabımı biraz daha uzatmaya karar vererek.

Elindeki çatalı yavaşça masaya bıraktığında son lokmasını da yutmuştu. "Senden böyle bir şey isteyeceğim için kendimi çok kötü hissediyorum," dedi öncelikle. Üzgün olduğunu  görebiliyordum ve bu durum beni endişelendiriyordu.

"Endişelendirme de söyle Ezgi," dedim duygularımı tercüme etme ihtiyacı duyarak.

"İngiltere'ye geri mi dönsek?"

Tamam. İşte bunu hiç beklemiyordum.

Öncelikle ne diyeceğimi bilemediğim gibi ne hissettiğimi de bilmiyordum. Bir yanım mutlu olmam gerektiğini söylüyordu. Ezgi'yi ikna etmek ya da onsuz gitmek zorunda kalmayacaktım ama diğer yanım oldukça buruktu.

MühürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin