Mühür taşı gerçek mührüne kavuştuğunda kıyamet kopmalıdır. Her kıyametin sonunda, yitirilen hayatlar olur. Bu şeref hangimize ait?
•Parmağımı dövmesinin çemberinde dolaştırdım bir tur. "Hissediyor musun?" diye sordum acıyla. "Tam burada koca...
"Buradaydım ama her zaman ayrılıyordum. Yaşıyordum ama hiç nefes almıyordum. " -İmagine Dragons
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Tolga'yı aramamı ister misin?" Hayır anlamında kafamı salladım.
"Merak etme, belli etmeden ağzını arayacağım sadece." Ezgi yerinden kalkıp telefonunu aldı.
Ateş beni bırakır bırakmaz, eve girmiş ve Ezgi'ye bütün olanları anlatmıştım. Şüpheleniyordum ve bunu Ezgi'den saklamamıştım.
Ezgi ayakta olta atarken telefonu kulağına götürdü. "Hayatım, " dedi her zamanki işveli ses tonuyla. "Ne yapıyorsun?"
Pür dikkat Ezgi'ye bakıyordum, yüzü anında düştü ve telefonu kapattı.
Anlamsızca bir süre telefona baktı. "Müsait değilmiş, sonra konuşalım dedi."
"Kesin bir sorun var." Anında ayağa kalktım. Endişeleniyordum ve meraktan çıldırıyordum. Ezgi beni rahatlatmak için elini omzuna koydu ama Tolga'nın tavırlarından sonra artık Ezgi de endişelenmeye başlamıştı.
"Elimizden bir şey gelmez, biraz bekleyelim. Tolga'nın işi bittiğinde beni kesin arar." Ezgi haklıydı. Belki de, gerçekten tüm bu olayların dışında kalmamız gerekiyordu. Elimden geldiği kadar uğraşıyordum ama bir şekilde sürükleniyordum Cesur'un peşinden.
Bütün gece Tolga'dan gelecek telefonu beklemiştik ama kimse aramamıştı. Ezgi de daha fazla uykuya dayanamayacağından uyumaya gitmişti. Onun peşinden bende yatağıma girmiştim ama bir türlü uyku tutmuyordu. Düşünmeden edemiyordum. Neden düşündüğümü düşünmeye başladığımda ise işler sapa sarıyordu.
Penceremden içeri süzülen gecenin soğuğunu tenimde hissettiğimde irkildim ve uykunun kollarından yavaşça ayrılmaya başladım. Soğuğun nereden geldiğini anlamak için yerimde biraz kıpırdanıp arkama döndüm.
Pencerenin açıklığından gelen soğuk perdenin eteklerini sinsi sinsi sallandırıyordu. Pencereyi ben açmamıştım ve uyurken de kapalı olduğundan emindim. Bu düşünceyle kaşlarım çatıldı ve bütün bedenim gerildi. Aklıma hücum eden Kuzgun kelimesi nabzımı yükseltiyordu. Hızla gözlerimi odamda gezdirdim.
"Korkma."
Duyduğum sesle çığlığı basacaktım ki saniyeler içinde iri bir el ağzımı kapattı. Gözlerimi hızla açıp kapatıyor, karanlıkta net göremediğim yüzün kime ait olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Tekrar "Korkma, benim" dediğinde artık eli ağzıma dolanan kişinin yüzünü görmeme gerek yoktu.
Cesur yatağımın köşesinde oturmuş, eliyle ağzımı kapatmaya çalışıyordu. Burada olduğuna inanabilmek için gözlerimi ovuşturmak istedim ama bana bu kadar yakınken hareket edebileceğimi sanmıyordum. Ona sarılmak, zarar görmediğini anlamak istiyordum. Ama buna cesaretim yoktu. Ne kadar ona doğru çekilsem de, duygularıma kilit vurmam gerekiyordu.