Mühür taşı gerçek mührüne kavuştuğunda kıyamet kopmalıdır. Her kıyametin sonunda, yitirilen hayatlar olur. Bu şeref hangimize ait?
•Parmağımı dövmesinin çemberinde dolaştırdım bir tur. "Hissediyor musun?" diye sordum acıyla. "Tam burada koca...
"Kırmızıdır kurdun karanlığı, Ay bir kova su içinde yorulur." -Mehmet Erte
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ne zaman yatağıma geldim hatırlamıyorum ama alt katta duyduğum sesler beni uykumdan uyandırmaya yetmişti. Birileri kavga ediyordu ve onlardan birinin dedem olduğuna emindim. Apar topar yataktan çıkıp merdivenlere ilerledim.
Cesur'un sesini duyduğumda aşağıya inmeden önce neler olup bittiğini öğrenmek için sesleri dinledim.
"Hemen buradan gidiyorsunuz. Böyle bir sorumsuzluğu kaldıramam. Onu buradan götür " diye söylendi Cesur. Dedemle bu şekilde kaba konuşması sinirlerimi bozmuştu.
"Nereye gidelim?" diye sordu dedem, "Aslı'nın böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini ikimizde biliyoruz. " Beni uyandırmamaya dikkat ederek Cesur'un aksine fısıltıyla konuşuyordu.
Cesur "Sana, onu ormana göndermemeni söylemiştim. Kurallara uymuyorsun" dedi.
Dedem Cesur'la görüşüyor muydu yani. Böyle bir şeyi benden neden saklama gereği duymuştu acaba. Yıllarca çocukluk arkadaşımı aradığıma kendisi şahit olmuştu.
Merdivenlerden indiğimde ikisi de konuşmayı kesmiş, bana bakıyordu. Cesur'un kıyafetlerinde yırtık yoktu. Saçları bozulmamış, yüzü tırmalanmamış ya da kaşı patlamamıştı. Ben Cesur'un öldüğüne bu kadar eminken, o tek parça halinde karşımda dikiliyordu.
Dedem mutfak tezgahının önündeki sandalyeye oturmuş, konuşulanları duyup duymadığımdan emin olmak ister gibi bakıyordu. Konuşulanların ne kadarını duydum bilmiyorum ama duyduklarımın kalbime bıçak gibi saplandığını hissediyordum.
Yıllarca aynı evi paylaştığım, beni büyüten adam göz göre göre beni kandırmıştı.
Yıllarca kendisini beklediğim bir diğer adam, çocukluk arkadaşım, ilk aşkım, buradan gitmemi istiyordu.
Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Onunla konuşmak benim için ne kadar zordu böyle. Dedeme Cesur'la görüşüp görüşmediğini sormak istiyordum. Cesur'a neden gitmemiz gerektiğinin hesabını sormalıydım. Hatta hiçbir yere gitmeyeceğimi haykırmak istiyordum. Çığlık atmalıydım. O kurtların arasından nasıl sağlam çıktığının cevabını vermeliydi bana. Onun için o kadar korkmuştum ve ağlamıştım ki şu an dökecek bir damla gözyaşım bile yoktu. Bütün yaşlarımın içime doğru aktığını hissediyordum.
Hiçbir şey söyleyemeden Cesur'a bakıyordum, sağlam olduğuna inanmak için. Bir iki adım atsa sendeler mi acaba diye düşünüyordum.
Belki daha sonra dedemin başının etini yiyebilirdim ama Cesur için düşündüğüm soruların cevapsız kalacağıdan emindim. Çünkü ağzımı açıp bir kelime bile etmeye halim yoktu.