Mühür taşı gerçek mührüne kavuştuğunda kıyamet kopmalıdır. Her kıyametin sonunda, yitirilen hayatlar olur. Bu şeref hangimize ait?
•Parmağımı dövmesinin çemberinde dolaştırdım bir tur. "Hissediyor musun?" diye sordum acıyla. "Tam burada koca...
"Ey gözü bağlı kör ruh! Sırlar meşalesiyle donat kendini. Dünya karanlığında göksel mahiyetini ancak böyle bulup ortaya çıkarabilirsin." -Tolkien
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Saatler saatleri ve günler günleri kovaladı ama biz Kızıl Mühür'de olanlar hakkında hiç konuşmadık. Kuzgun beni gerçekten sürüsüne katabilir miydi? Cesur'un buna izin vermeyeceğini çok iyi biliyordum ama içimdeki korkuyu bir türlü atamıyordum. Benim için savaşırken zarar görebilirdi.
Sabah alt katta duyduğum ayak seslerinin gürültüsüne uyandım. Gece evde yalnızdım ve Cesur'un bu sabah gelmeyeceğini biliyordum. Sürüyü avlanmaya çıkarması gerekiyordu ve kasabanın dışında olacağını söylemişti. Dışarıdaki gözcülere de aldırmamı özellike belirtmişti.
Eğer içeri giren gözcülerden biriyse Cesur'a söylemekte hiç tereddüt etmeyecektim çünkü bu beni gerçekten sinirlendirirdi. Sabahlığımı üzerime geçirdim ve sert adımlarla aşağı kata indim.
Salonda kimse yoktu. Başımı mutfak tarafına çevirdiğimde ise Kuzgun'u görmeyi hiç beklemiyordum.
"Burada ne işin var?" diye sordum sinirle. Kuzgun mutfaktan çıktığında televizyonun yanına doğru adımladım çünkü bana yaklaşmasını istemiyordum.
"Bilmiyorum," diye yanıtladı beni ama bu içi boş bir alaydı sadece. "Sırtındaki damga beni buraya çekiyor olmalı."
Güldüm. "Sürünün damgasını taşıyan herkesin evine bu şekilde girer misin?" diye sordum. "Evime girmek için kimden izin aldın?"
Salonun ortasında durmuş öylece bana bakıyordu. "Cesur'dan," dedi ama sonra kaşları şaşkınlıkla havalandı. "Aa unutmuşum, Cesur'un şehrin dışında olduğunu."
Ellerini arkasında birleştirdi ve bana doğru adımladı. "Seni nasıl yalnız bıraktı? Gerçekten büyük bir hata. Ama son zamanlarda seninle yeterince ilgilenmiyordur değil mi? Düellonun zamanı neredeyse geldi."
Adımlarını izledim. Daha fazla yaklaşırsa çığlık atabilirdim. Gözcüler hala burada bir yerlerde olabilirdi. "Seni hiç ilgilendirmez," diye çıkıştım.
"Ona nasıl güç veriyorsun?" diye sordu merakla karışık alaylı tavrıyla. Adımları daha da yaklaştığında bağırmak için ağzımı açtım ama eli saniyeler içerisinde ağzımı kapattı.
Onların böylesine hızlı yeteneklerine asla ayak uyduramayacaktım. Bir eli ağzımı kapatırken diğer eli düşmeyeyim diye belimden tutuyordu beni.
Gözlerim irice açıldı ve Kuzgun'un iğrenç suratına baktım. Elinden gelen ıslak kürk kokusu midemi bulandırdı. Bana bir süreliğine baktıktan sonra kafası omzuma doğru eğildi.
Derin bir nefes çektikten sonra konuştu. "Sana böyle dokunduğu zaman daha da mı güçleniyor?" diye sordu.