Veda...
En sevdiklerin arasında en istemediğin an da ayrılmak zorunda kalırken geride bıraktıklarınla yaşadığın şey. Acı. Canının yanması. Baş etmesi çok zor olan kalp sancısı. Karanlık bir boşluk.
Kerem içeri girdikten sonra ne kadar zaman geçtiğini bilmesem de olduğum yerde hala bekliyordum. İstediğim bu değildi. Babasından intikam almış olsam da bir daha asla bir araya gelemeyeceğimizi bilsem de buna hazır olmadığımı şuan anlıyordum. Anladığım bir şey daha vardı bu vedaya asla alışamayacaktım. Hala neden burada olduğum bir cevabı olmasa da gitmek için gücüm yoktu. Belki de daha sonunu görmediğim intikamın bitmemiş olduğunu sanıyordum. Zihnim bunun koca bir yanılgı olduğunu söylese de kalbim bu yanılgıya sıkıca sarılmış beni evin içine çekiyordu.
Asla kendinde olmayan ama kalbimin sahiplendiği bedenime garip bir güç geldi. İçeri girip kapıyı ardımdan kapattım. Evde kimse yokmuş gibi sessizdi. Koridoru geçerken ayakkabımın çıkardığı ses vardı sadece. Odaya gidip hızla üzerimi değiştirmek isteği mantıksız olsa da oldukça güçlüydü. Her şeyi akışına bırakmak en iyisiydi. Bu zamana kadar intikam ile hareket edip onun istediklerini yapmıştım şimdi de kalbim ne istiyorsa ona boyun eğmek geliyordu içimden. Dediğini yaparak odaya gittim. Dolabı açıp tişört ve pantolon çıkardım. Tam üzerimi değiştireceğim an bahçeden araba fren sesi geldi. Kalabalık ses bahçeyi doldurdu. Üzerimi değiştirmeyi bırakıp pencereden bakmak için perdeyi araladım. Çok fazla bir şey gözükmese de Kemal'in eve geldiği belliydi. Onunla son kez karşılaşmak için can atıyordum. Gözlerine bakarak kim olduğumu yüzüne haykırmak.
Bugün son günümse eğer, eğer vedalaşacaksak biriyle bunun Kemal ile olması en doğrusuydu.
Neler olduğunu bilsem bile neler yaşattığımı görmek daha başkaydı. Çantamdan telefonu çıkarıp dinlemek için açtım. Bağırma sesleri kulağımda yankılandı. Çalan telefonu açtığında verdiği tepki beklediğim kadar büyük olmaması şaşırttı. Kiminle konuştuğunu bilmiyordum ama konuşması hiç de sonu gelmiş, batmış biri gibi değildi. Daha çok şaşırmış gibi konuşuyordu. Ya da ben öyle anlıyordum. Daha sakin dinlemeye çalışsam da yanlış duymuyordum. Kemal sadece şaşkındı asla öfkeli değildi. Belki de hala ne yaptığımı bilmiyordu. Sakince yatağa oturup olanları anlamaya çalıştım. Telefonu kulağıma daha yakın tuttum.
"Ben de bilmiyorum."
...
"Hayır. Gerçekten benim de hiç haberim olmadı."
...
"Böyle bir şey yapacağını asla düşünmezdim." Garip kahkahası kulağımı çınlatırken neden bahsettiğini anlamıyor olmam daha da can sıkıcıydı. Her şeyini kaybettiği için Yavuz amcam gibi delirmiş olabilir diye yorum yapmak istesem de asla öyle durmuyordu. Delirmiş gibi değil de hala şaşkın gibiydi. Çok uzun süre geçse de şaşkınlığının devam etmesi durumu garipleştiriyordu. Kemal konuşma aralarında güldükçe sinirlerim gerilmeye başladı, Kemal'in gülümsemesi üzerime sıçramış gibi sinirle gülmeye başladım. Duyulmayacağını bilsem kahkaha atacaktım neredeyse. Kemal değil de ben delirmiştim sanki. Konuşma bittiğinde telefonu kulağımdan çekip ekranı açtım. Daha önce ki yaptığı telefon görüşmelerinin kaydını okursam eğer neler olduğunu anlayabilirdim ama ben daha kayıtları açmadan Kemal'in telefonu tekrar çaldı. Kayıtlara bakmayı bırakıp telefonu tekrar kulağıma götürdüm.
"Buyrun efendim." Biraz önce ki şaşkınlığından ve sebebini bilmediğim garip sevincinden eser kalmadı. Gelen telefon muhtemelen büyüklerden birinindi. Hatta Kemal bu kadar ciddi tek bir kişi ile konuşurdu. Seyfi Çağlar.
...
"Benim de şimdi haberim oldu."
...
"Hayır kim olduğunu ben de bilmiyorum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKE
General Fiction"Sen bana nefretle bakarken ben seninle ailenden sana kalan en değerli mirasmış gibi sahiplendiğin çayı içmeye can atmaya başladım. Evden nefret eden ben evin mutfağında çıkmıyordum artık. Bıraksam kendimi mutfakta uyuyacaktım, seni daha fazla göreb...