82.BÖLÜM-BAŞKAN

1K 70 61
                                    

Nili Aaron...

Başımı kaldırıp ihtişamlı taş binayı incelerken ismi fısıltıya çıktı dudaklarımdan. Nili Aaron. İhanetin en derini... 

Karşımda tarihi taş bina alçak tavanlı tek katlı bine gibi dursa da heybeti gizliliğindeydi. Giriş belli belirsiz olan bina kapısının her iki yanında ejderha figürlü taş sütun vardı. Kapının önünde kırmızı halı seriliydi, binanın eski oluşuna karşı halının bugün serildiği yeni olduğu çok belliydi. Etrafında bulunan ağaçlar binayı gizlemiş gibi her yanını sarmıştı. Asırlık olan ağaçların kökleri binanın tarihi ile birleşmiş gibi bu zamana ait olmadığını haykırıyordu. Farklı bir zamana adım atmıştım, farklı bir dünya gibiydi burası.  Hiç bilmediğim ailem ölmeseydi hiç bir zaman tanımak istemediğim bir dünya. Tıpkı kapının önüne yeni serilmiş kırmızı halı gibi duruyordum, oldukça yeni ve buraya ait olmayan. Buraya ait gibi durmasak da değişmeyen hiç değişmeyen bir şey vardı. İnsanoğlunun birbirine ihaneti ve acımasızlığı. Geçmişte de bu böyle olmuştu şimdi de bu böyleydi gelecekte de böyle olacaktı. Ve ihanet her zaman birbirlerini en iyi tanıyanlar arasında olurdu.

Binayı incelemeyi bırakıp içeri doğru yürürdüm. Cam kapıdan girdiğim an da şoför dışarda kaldı. Ardıma bakmadım, bakmama da gerek yoktu. Bu yolda tek başıma yürüyeceğim söylenmiş sadece işaretleri takip edeceğim hakkında araba da bilgilendirilmiştim. Yolun iki yanında sarnıçlarda bulunan sütunlar boydan boya belirli aralıklarla uzanıyordu. Attığım her adımda daha da karanlık bir yere sürükleniyor gibiydim. Yolun sonuna geldiğimde bir kapı belirdi, kapının altından süzülen ışık bulunduğum yerden biraz daha aydınlık olduğunu söylüyordu.

Kapıyı araladım. İçeri girmeden önce başımı uzattım. Ortamın aydınlık olması ile ilgili düşüncem gördüğüm karanlıkla birlikte yok oldu. Vakit gündüz olsa da salon beklediğimden daha karanlıktı, eşyalar baktığım yerden belli belirsiz duruyordu. Karanlıktan dolayı sınırı belli olmayan odanın ortasında dikdörtgen bir masa vardı, etrafında ki sandalyeler birbirinden oldukça uzaktaydı. Toplantıya katılacak beş kişi benden önce geçmiş yerlerini almışlardı. İki kişi sağda, üç kişi solda. Kimse birbiri ile konuşmuyordu, birbirlerine dahi bakmıyorlardı, gerçi baksalar da göremezlerdi, ortamın karanlığı buna müsade etmiyordu, belki de amaç zaten buydu, kiminle toplantı yaptığını bilmemek. Ortamın karanlık oluşu ve sessiz oluşuyla yarışıyordu. Sessizdi ama öyle huzur verici bir sessizlik değil, kulakları sağır edermiş gibi tiz bir ölüm sessizliği vardı. Geldiğim yolun sessizliğini ayakkabımın topuk sesi bozarken şuan da ki sessizliği de gögüs kafesimi kıracak gibi atan kalbim bozuyordu.

Masanın yuvarlak değil de dikdörtgen olmasının bir sebebi vardı. Toplantı da kimse eşit değildi. Herkesin yeri önceden belirlenmişti. Bu toplantının bir başkanı vardı. Toplantıya en üst olarak katılacak kişi bendim. Toplantı başkanı olarak baş koltuğa oturacaktım. Bir şeyi yeni fark ediyordum. Ortam karanlıktı eşyalar seçilemiyordu ama en baş koltuğun arkasında bulunan tablo bir illüzyonmuş gibi göz kamaştırıyordu. Bu resmin tam da burada, başkan koltuğunun arkasında bulunması oldukça manidardı. Yüzü belli olmayan sanki bir devmiş gibi duran kişi elinde bir küre tutuyordu.

"Globus Mundi" dünya küresi. Elinde tutan kişinin dünyanın mutlak lideri ve hakimi olduğunu gösteriyordu. Çeşitli liderlerin portrelerinde ve Iesvs Christvs portrelerinde görmek mümkündü. Otorite ve güç sembolü olsa da içinde ökült anlamlar da barındırıyordu. Globus günümüzde neredeyse her platformda sıkça kullanılan "globalizm" sözcüğünün de kökeniydi. Kürenin siyah olması da bir anlamım var diye bağırıyordu.

Bir renk değil bir anlam olarak siyah yani karanlık. Kötüler için anlamı oldukça büyük. Barış getirme değil sürekli savaşma. Bu da demekti ki bu koltuğa oturacak kişi karanlık dünyaya hükmedecek.

TEHLİKEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin