Hayat...Yaşadığınız onca kötü olayın acısına aldırmadan, tüm acımasızlığı ile tekrar tekrar saldırır. Kaybettiklerinizle kalbinize yüklenen acının yoğunluğu yetmiyormuş gibi birde hayatın üzerinize yüklediği acıyla nefes alamaz hale gelirsiniz. Yıkılmadım savaşıyorum çığlıkları atarken bir anda mücadeleden vazgeçersin. Ve hayatın oluşturduğu acımasız karanlığa düşersin. İşte o zaman fark edersin bunun bir pes ediş değil yeniden doğuş olduğunu.
Çünkü karanlıkta duygu yoktur, hissizlik vardır. Tüm hissizliğinle tek bir duygu belirir;
intikam...
Karanlığınla yeniden doğarsın. Bu sefer daha öfkeli, daha acımasız, daha korkutucu ve daha cesur. Artık hiçbir duygu engel olamaz. Kontrol tamamen intikamın elindedir.
...
Yine pazartesi erken saatler ve yine Kemal Arıkan'ın evindeydim. Daha öncesinde tehlikeli bulduğum devasa büyüklükteki demir kapının önünde içeri girmeden bekliyordum. "Kendime gelmek için" değildi bekleyişim öylesineydi. Zaten "kendine gelmek" diye bir kavram kalmamıştı. Ben kendimi tamamen kaybetmiştim.
İntikamım ve ben iki kişi aynı bedende birleşti. Ama baskın gelen taraf intikam için oluşturulan Arya Yıldırım olmuştu. Eskiden olsa bu kapıdan girerken korku ve endişeli olurdum.
Ama şimdi... Hiç bir şey eskisi gibi değildi...Her ne kadar düşünceler bana ait olsa da, duygularım intikamıma esir olduğum Arya Yıldırım'a aitti. Düşüncelerime hapis ettiğim Arya Eryaman ile kapıdan içeri girdim. Garip duygular var olması gerekirken her şey normalmiş gibi geliyordu ya da bana yabancı olan duygularla hiçbir şey normal değildi.
Eve doğru yürürken içinden geçtiğim bahçe yabancı geldi. Sanki ilk defa görüyor gibi boş gözlerle izliyordum. Bahçeden geçerken olabildiğince yavaş hareket ediyordum. Evin açık olan kapısından içeri girip kimseye görünmeden odama geçtim. Üzerimi değiştirerek odadan çıkıp mutfağa yöneldim. Cemile hanım dışında tüm çalışanlar mutfakta hazırlık yapıyorlardı. Canan heyecanla bir şeyler anlatırken elinde tuttuğu salatalığı dilimliyor, Serap dolaptan bir şeyler çıkarıyordu. Kulağıma gelen sesler yabancıydı sanki. Adile teyze ise çay demliyordu.
Çay kelimesini her duyduğum da ayaklanan hücrelerim ortadan kaybolmuştu. Çay bana hiçbir şey hissettirmiyordu, çay kokusundan bile etkilenmiyordum artık. Kollarımı birbirine bağlayarak kapının kenarına yaslandım ve mutfağı incelemeye başladım. Baktığım yerler görüntü olarak tanıdıktı ama burada yaşadığım zamanlara dair görüntüler silikti. Belli belirsiz görüntülerle çok fazla şey hatırlayamıyordum. Ortam sessizleşince mutfağı incelemeyi bırakıp çalışanlara baktım. Beni fark ettikleri anda yüzlerinde oluşmuş şaşkınlık yerini merak dolu bakışlara bıraktı. Niye bana o şekilde baktıklarını anlamasam da umursamadım. "Günaydın" dedim sadece. Sesim bana bile yabancıydı.
" Ne oldu sana böyle?" şefkat ve endişe ile konuşan Adile teyzeydi. Gözlerimde öyle derin ifade vardı ki Adile teyzenin yanıma gelmesini engelledi.
" Ne olmuş?" Derken birbirine bağladığım kollarımı açarak yavaşça yürüyüp sandalye çekip oturdum. Yürüyen bir ceset gibi. Tepkisizliğim karşısın da şaşkınlıkları ve merakları daha çok artırsa da kimseye aldırdığım yoktu.
" Bir garipti, daha da garip olmuş." Serap'a bakarak kısık sesle mırıldanan Canan söylediklerini duymadığımı zannederek gülümserken, yüzümde oluşan alaycı gülümsemeyi görünce donup kaldı. Normal bir gülümseyiş değildi yüzümde ki. Tamamen tehdit kokuyordu. Canan sessizce önüne dönerken diğerlerinin de ondan farkı yoktu. Cesaretini toplayan Adile teyze şefkatli konuşmasını sürdürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKE
Fiksi Umum"Sen bana nefretle bakarken ben seninle ailenden sana kalan en değerli mirasmış gibi sahiplendiğin çayı içmeye can atmaya başladım. Evden nefret eden ben evin mutfağında çıkmıyordum artık. Bıraksam kendimi mutfakta uyuyacaktım, seni daha fazla göreb...