Koray Komiser vurulmuştu ve ben engel olmamıştım.
Elim de hissettiğim ıslaklıkla başımı çevirdim. Minik altın sarısı yavru kedi elimi yalıyordu. Kemal Arıkan' ı görmek için gizlice gittiğim gece yine kediyle karşılaşmıştım. O zaman öfkeden oluşan yoğunluk kucağıma aldığım kediyi kaçırtmıştı. Kaçan kedini ardından bakarken mırıldandığım söz bu gün söylemişim gibi canlıydı.
Bir kedinin öfkesi muhteşemdir; saf kedi aleviyle yanar, bütün tüyleri dimdik olur ve her biri cızırdayan mavi kıvılcımlar saçar. Gözleri ise içinin aleviyle ışıl ışıldır.
(William S. Burroughs)
Oysa şimdi. Karanlığa korkusuzca meydan okuyan değil, karanlığa yenilmiş bir ben vardım. Öfkeden kaçan kedi yoktu yanımda. Çaresizliğime ilaç olan kedi vardı. Nefesim düzene girerken zihnimin ortasında duran dünya yeniden canlandı. Yoğun kalabalıktan dolayı uğultular kulağımı dolduruyordu. Sağa sola giden birçok insan gözlerimin önünden geçerken umudun hala var olabileceğini söylüyordu. Zayıf da olsa bir umut vardı. Küçücük minik bir kırıntıydı ama ayağa kalmak için güç bulmuştum. Kalp atışlarım tekrar hızlanırken, kuruyan boğazımı ıslatmak için yutkundum.
Emniyet Müdürlüğü uzakta değildi. Umutla güç toplayan ayaklarım benden daha istekli yürüyordu. Belki de koşuyordum ama farkında değildim. Bir iki dakika sonra Emniyetin olduğu alana gelmiştim. Toplanmış kalabalığı görünce aniden durdum. Güç toplayan ayaklarım bir anda halsizleşti. Küçücük umudun yanında kocaman gerçek yüzüme çarptı. Kemal Arıkan işini asla yarım bırakmazdı.
Giderek ağırlaşan bedenimle bir adım attım.
Kemal Arıkan'ın öldürdüğü cansız bir beden daha görebileceğimi hiç sanmıyordum. Koray komiserle çok yakın olmasak da ailemden biriymiş gibiydi. Ve şuan ailemden birini daha kaybetmiş gibi dehşete kapıldım.
Titreyen dizlerimle bir adım daha attım.
Ruhumu parçalara ayırırken cesedi gömmek için kazılan mezar gibi bomboştum. İçine düştüğüm boşlukta üzerime atılan toprak boğazımı sıksa da umurumda değildi.
Akan gözyaşlarımla bir adım daha attım.
Kalabalığa iyice yaklaşmış hatta neredeyse toplanmış kalabalığın arasındaydım. Gözümden akan yaşları silerek derin nefes aldım. Görmek istediğim ilk görüntüyü en sona bırakarak etrafı incelemeye başladım. Nereye baktığımın önemi yoktu. Koray komiseri görmeyi ne kadar engellersem o kadar yaşayacakmış gibi geliyordu. Ne göreceğimi bilmiyordum ama dikkatle etrafı inceliyordum.
Bir grup polis kalabalığı sakinleştirmeye çalışıyordu. Köşe başında ki bir polis megafonla anons veriyor, diğer birkaç polis elinde silahlarla tetikte bekliyordu. Sağımda birkaç adım ilerde duran polis telsizle konu hakkında bilgi veriyor, diğer polis etrafa emniyet şeridi çekiyordu. Etrafa baktıkça bunun gibi gerekli gereksiz her görüntü korkumdan dolayı gözüme perde oluşturuyor ve görmek istediğim tek görüntüyü engellemeye çalışıyordu. ne kadar çalışsam da artık çok geçti.
Hiçbir şeyin anlamı yoktu. Tüm cesaretimi toplayarak başımı yere eğip kalabalığın ortasında kanlı ceset aramaya başladım. Ne kadar baksam da aradığım görüntü yoktu. Gördüğüm sadece birkaç damla belirgin büyüklükte kandı. Ama ceset yoktu.
Umut vardı. Ölmediği umuduna sarılsam da Kemal Arıkan'ın acımasız katil oluşu umudun ortasında bile Koray Komiserin öldüğünü söylüyordu. Aklıma diğer türlüsü gelmediği için ceset üzerinden varsayımlar yürütüyordum. Muhtemelen ceset şuan morga kaldırılmak üzere yola çıkmıştır bile. Ve Koray komiserin ailesine kimin haber vereceği bile belirlenmiştir. Geriye doğru bir adım atarken bedenim ruhuma dar geldiği için boğuluyordum. Önüme gelen saçları kulağımın arkasına iterken gördüğüm yüzle şok oldum. Gözlerimi kapatıp açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKE
Ficción General"Sen bana nefretle bakarken ben seninle ailenden sana kalan en değerli mirasmış gibi sahiplendiğin çayı içmeye can atmaya başladım. Evden nefret eden ben evin mutfağında çıkmıyordum artık. Bıraksam kendimi mutfakta uyuyacaktım, seni daha fazla göreb...