Saniyeler içinde göz göze gelmek ve aldığım kokunun büyüsü, zihnimi çok derinlere götürdü.
Lise ikinci sınıftaydım. Her okulda zeki, çalışkan, siyah kalın çerçeveli gözlükleri olan öğrenci mutlaka bulunurdu. Bizim okulunun geleneğini de ben devam ettiriyordum. Hayatıma kalın siyah çerçeveli gözlüklerle bakan birisi olarak etrafıma pek ilgi göstermezdim. Etrafımdan ilgi görürdüm ama benim pek ilgim olmazdı. Güzel sayılırdım, fakat bunu sergilemek çok da hoşuma gitmezdi. Selin' le birlikte okul kantininden çıkmak için kapıya doğru yürümüştük. Önüme geçen kişi ile olduğum yerde kaldım, bakışlarım ancak çocuğun göğüs hizasına geliyordu. Tahminimce üst sınıflardan biriydi. Kim olduğuna bakmadan sağ tarafından geçeceğim sırada, tekrar önüme geçti, sol tarafa döndüğümde aynı hareketle devam etti. Muhtemelen kavga istiyordu. Başka açıklaması olmazdı. Ama yanlış kişiyi seçmişti. Tartışmayı sevmediğimden arkamı dönüp giderken gelen itirafla olduğum yerde kalmıştım. Ne bir adım ileri ne de bir adım geri atabiliyordum. Ne demişti;
"Seni seviyorum mu? Demişti. Yok canım yanlış duymuştum. Bana mı dedi? ... Mümkün değil...Başkasınadır herhalde deyip gitmek için hareketlenince ismimi duymamla ikinci şoku yaşamıştım. Karşıma geçip elimi tutan, çoğu kızın peşinden koştuğu okulun popüler çocuğu Çağan Balkır'dı. Kantinde bulunan herkesin gözü önünde "Seni seviyorum Arya " demişti.
Başımı kaldırıp gözlerine bakmıştım. Bakışları güven veriyordu ve ciddi olduğunu söylüyordu. Olayın ciddiyetiyle biraz heyecanlanmıştım. Kulağıma eğilip "çık benimle" diyen Çağan'ın kokusunu hissetmiştim. O kadardı. Başka yoktu.
Oysa şimdi. Yağız'ı görmemle kalbim dörtnala koşuyormuş gibi atıyordu. Bakışları tehlikeliydi. Okyanus kokusu büyüleyiciydi. Düşündüğüm şeyler için kendime kızdım. Karşımda duran kişi aşk itirafı yapan Çağan değil, düşmanım olan Arıkan ailesinin, büyük oğlu Yağız'dı. Ailesi ile yaşamayan biriydi, son birkaç aydır yurt dışındaydı bu yüzden eve gelmesini hiç beklemiyordum.
Kalbimin hızlı çarpmasının sebebini bulmuştum, ama büyüleyici okyanus kokusuna bahanem yoktu. Koluma yapışan sert bir elle kendime geldim. Aniden kenara itilmemle dengemi kaybedip zeminle buluştum. Dizimde oluşan sızıyla gerçek dünyaya gözlerimi açtım. Biraz önce hayranlıkla baktığım yüzüne, şuan tiksintiyle bakıyordum.
Ama Yağız bana bakmıyordu. Kerem'den gözlerini ayırmayarak, "Sana, Ateş'le(köpeği) oynama yanarsın demiştim." diyerek arkasına dönüp gitti. Demek köpeğin ismi Ateş'ti. Klişeleşmiş söz gülümsememe sebep olurken, sesinde ki tehdit bana söylenmiş gibi ürkütmüştü.
Yerden destek alarak ayağa kalktım. Dizlerimi ve ellerimi çırparken başımı Kerem'e çevirdim. Birkaç dakika önce yüzündeki ukalalıkla bana meydan okuyan çocuktan eser yoktu. Hüzünlü ifade ile Yağız'ın arkasından bakıyordu. Gözünden akan yaş sesiz çığlık gibiydi. Karşımda duran çocuğa, acımakla acımamak arasında karasız kalmıştım.
Vicdanım saklandığı yerden başını uzatmış bana bakıyordu. Düşüncelerden kurtulmak için başımı iki yana salladım. En iyisi umursamamaktı. Bu durumda olan çocuğa konuşmak pekte mantıklı değildi zaten.
İçinde biriktirdiği öfkesini benden çıkarabilirdi ve bu davranışına tahammül edemeyip çocuk falan demez iki tane patlatırdım. Hiçbir şey yapmadan beklerken, göz altından Kerem'i izliyordum. Bana bakmadan yanından geçip gitti. Masanın üzerine bıraktığım tepsiyi alarak peşinden yürüdüm. Tepsiyi mutfağa bırakırken, ocağın üstünde yeni demlenmiş olan çayın kokusu, ben tazeyim diye bağırıyordu.
Bir saat öncesinde de tazeydi bu çay, kim içiyordu da sürekli çay yapılıyordu acaba. " Aman, banane kim içiyorsa içiyor, söylenerek kendime çay doldurdum. Bardağımı alarak Kerem'in odasına gireceğim sırada, gelen sesle aşağı baktım. Kerem odasına gelmemişti, aşağıda Adile teyze ile konuşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKE
Fiction générale"Sen bana nefretle bakarken ben seninle ailenden sana kalan en değerli mirasmış gibi sahiplendiğin çayı içmeye can atmaya başladım. Evden nefret eden ben evin mutfağında çıkmıyordum artık. Bıraksam kendimi mutfakta uyuyacaktım, seni daha fazla göreb...