Yaşadıklarımın tarifini kelimelere sığdıramıyordum. Hissettiklerim ise duygulara sığdırılamayacak kadar sarhoş ediciydi. Muhteşem bir hayal, hoş bir rüya, kalbimi acıtan bir kabus... Bunları bana yaşatan bir bakış, bir dokunuş ve bir çift sözdü sadece. İçmeden sarhoş olmuştum. Dönme dolap yavaştı ama başım onun aksine çok hızlı dönüyordu. Tüm duygu dünyam alt üst olmuştu.
İçim de alevlenen duyguyu bastırarak, başımı olumsuz anlamda ağır ağır salladım.
" Üzgünüm." Dedim. Kalbim heyecanla atarak bana ihanet etmesini sürdürürken." Benim korunmaya ihtiyacım yok.Benim bu duygulara ihtiyacım yok.Benim..." kelimeler kalbimden dudaklarıma ulaşana kadar geçtiği yerleri kanatıyordu. Cümlemin tamamında kan tadı vardı." Benim... Kimseye... İhtiyacım...Yok....Üzgünüm. söylediğiniz ve yaptığınız her şeyi olmamış gibi kabul ediyorum."
Söylenecek binlerce kelime arasından dile gelen yalnızca bunlardı. Mühürlendiğim gözlerde esir kalmamak, tekrar eski Arya olmak için bakışlarımı kaçırdım. Hata yapan sadece ben değildim. Tutamayacağı sözler vererek Yağız'da hata yaptığının farkında değildi. Gözlerimde gördüğü acıyı teselli etmek için böyle davransa da acımın sebebini öğrendiği anda her şey tersine çevrilecekti. Ne Yağız olacaktı yanımda, ne beni mest eden sözleri, ne de karanlıktan kurtaran elleri.
Yine tek başıma kalacaktım. Yağız'ın tuttuğu ellerimi çekerek, koltuğun köşesine doğru çekilip arkama yaslandım. Yağız'da aynı benim gibi arkasına yaslanarak derin bir nefes aldı.
" Senin değil." Dedi. Hüzün kokan ses tonuyla. Başımı tutup omzuna yasladı ve devam etti." Benim sana ihtiyacım var. Sen olmasaydın bu dönme dolaba asla binmezdim. Çocukluğumdan bana kalan tek güzel hatıra. Annemle birlikte yaptığımız son anı bu oyuncağa binmek olmuştu. Sonrasında annem hastalandı. Hastaneye yatırıldı. Babam annemi görmemi yasakladı. 10 yaşımdaydım ve ne olduğunu anlamakta zorluk çekiyordum. Annemi göremediğim her gün huysuzluğum daha da artıyordu. Herkesten nefret ettim. Her şeyden nefret ettim. Yaşadığım öfkeden dolayı evde ne bulursam, elime ne geçerse sağa sola fırlatıyor kırılışını izliyordum. Babam bu durumundan sıkılmaya başlamıştı. Bir gün babam elimden tutarak mezarlığa götürdü. Mezarlar arasından geçtik ve sonrasında bir mezarın başında durduk. Elimi bıraktı. Bak annem burada. İstesen de gelemez. Bu yüzden tüm bu saçma hareketlerine bir son ver. Diye saçma sapan şeyler söyledi. Sesindeki soğukluk o kadar korkunçtu ki sanki annemden bahsetmiyor da kaybettiğim herhangi bir eşyadan bahseder gibi unutmamı söylüyordu. İlk başta babama inanmadım. Bana kızdığı için böyle yaptığını düşündüm. Annem değil diye haykırmak istiyordum. Umudum vardı. Ta ki mezarın ayak ucuna gelene kadar. Başımı kaldırıp mezar taşına baktım. Okumayı bildiğim halde gördüğüm ismi heceleyerek okudum.
N-A-Z-A-N A-R-I-K-A-N"
Annesinin ismini söyledikten sonra tüm kelimelerini tüketmiş gibi tek bir cümle kurmadı. Benim gibi kalbi acıyla doluydu. Kalbim Yağız'a sarılıp teselli etmek istese de, düşüncelerimin engeline takıldı. O tek kişinin acısını kaldıramayıp benim gibi birinden teselli beklerken, ben onlar yüzünden 3 kişinin acısını yüreğime gömerek kendimi teselliye çalışıyordum. Benim acım ondan kat kat fazlaydı. Beynim acıları yarıştıracak kadar canavarlaşmıştı ama umursamadım yaşadığım acının sebebi onlardı. Yine de Yağız'ın acı çekmesini istemiyordum ama teselli edecek gücüm yoktu.
Bir acı daha kalbime yüklenirken enkaza çevrilmiş duygularımı görmezden gelerek manzarayı izlemeye başladım. Metal yığını oyuncağın her dönmesinde zihnim dönme dolabın dişlisine takılmış gibi yavaşça kapanıyordu. Yağız'ın söylediği her cümleyi ailemle geçirdiğim mutlu kareler ardına saklayarak silmeye çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKE
Ficción General"Sen bana nefretle bakarken ben seninle ailenden sana kalan en değerli mirasmış gibi sahiplendiğin çayı içmeye can atmaya başladım. Evden nefret eden ben evin mutfağında çıkmıyordum artık. Bıraksam kendimi mutfakta uyuyacaktım, seni daha fazla göreb...