"Ölümüm acıdan olmayacak." Gülümseyerek bakmaya başladım." Galiba senin beni sevmenden öleceğim."
" İlla öleceğim diyorsun yani." Sitemle nefes alıp verdi. " Ölümden bahsetmenden hoşlanmıyorum." Ne güzel söylüyordu. Ama elimden bir şey gelmezdi. Beni birileri öldürmeden bu gidişle kendi kendime ölüm fermanını imzalamıştım. Yavaş yavaş aklımı kaybederken imzaladığım fermana bağlılığımı da gösteriyordum zaten.
" Düşünme artık." Daldığım düşünceden Yağız'ın sert sözleriyle çıktım. Kaşları sinirle çatılmış şekil de gözlerime bakıyordu." Yüz okuduğumu unutuyorsun."
Evet. Unutmuştum. Mahcup olarak başımı öne eğdim. Ölüm ile ilgili düşüncelerim kafamın için de özgürlüğe uçuşan bir kuş gibi Yağız'a olan mahcup kurşunla vurulup yere düştü. Ölüm fikri can çekişiyordu zihnim de. Tıpkı benim can çekiştiğim gibi. Düşünmemeye çalışıyordum. Düşünmekte istemiyordum. Hissettiğim elimi saçlarımdan geçirdim. Düşüncelerimi engellemek için ama Yağız'ın engeline takıldı elim. Yağız elimi tuttuğu an eğdiğim başımı kaldırdım tekrar.
" Başın mı ağrıyor?"
" Hayır." dedim. Aslında ağrıyordu ama beni rahatsız eden o değildi. Nefes alıp devam ettim." Düşüncelerim ağrıyor." Saçlarımı nazikçe geriye doğru taramaya başladı." Her bir düşünce acı veriyor." Yağız saçlarımı elleriyle taradıkça biraz önce can çekişen kuşu tekrar canlandırıyordu sanki. Üzerini örttüğüm ne varsa ortaya çıkıyordu, düşünceler saçıma değen parmak uçlarına takılıp dile geliyordu." Her biri." dedim." Yutkunarak. Ortaya çıkmaya çalışan acıyı yutuyormuşum gibi." Her biri...Kırbaç gibi zihnime çarpıyor. Çıkan seste çığlıklar yankılanıyor..." Ne söylediğimin, kime söylediğimin farkına vardığım an sustum. Girdiğim girdap dolu dünyadan çıktığım an Yağız'ın düşüncelerim den daha acı bakışlarıyla karşılaştım.
" Karanlık dünyanın ne demek olduğu hakkın da haberin bile yok demiştin hatırlıyor musun?" dedim.
Gözleri dalar gibi benden uzaklara kaydı. " Ne yazık ki..." Uzun bir sessizliğin ardından bakışları tekrar beni buldu." Evet." Konuşmaya devam ederken pişmanlık vardı." Hatırlıyorum. Ve sana ne söylediğimi de hatırlıyorum. Ve senin bana ne söylediğini."
" İşte ben o karanlık dünyadayım. Yağız."
" Arya."
" Gerçek karanlık acımasızların gücü değil, masumların çektiğidir. Demiştim."
" Bence artık bu konudan konuşmayalım."
" Hatırlıyor musun?"
" Arya." Yağız'a uzanıp yüzüne dokundum. Şimdi durdurmamalıydı. İlk defa bir şeyler anlatmak isterken susturmamalıydı. Eğer susarsam kafamın içinde ki karanlıkta kaybolurken akımı da kaybedecektim.
" Hatırlıyor musun?" Diye sorumu yeniledim. Elimi indirdiğim de Yağız ne söyleyeceğimi anlamış gibi başını salladı." Hatırlıyorum."
" Bir şeyi atlamışım. Aslın da en önemli şeymiş atladığım. Kendi içim de atlamamıştım ama sana söylememiştim. Acımsızlar ve masumlar diye ikiye ayırırken arafta kalanları.... Ben arafı yaşıyorum Yağız. Ne başı var ne sonu. Ortası bile yok bunun. Düşünce mi, karanlık mı artık her neyse hiç biri susmuyor. Biri vicdan olarak konuşuyor. Biri bana yapılan haksızlığı haykırıyor. Bense ikisi ortasında kalmış çığlıklarını dinliyorum. Bir şeyler yapıyorum ama yaptığım hiç bir şeyden mutlu olmuyorum. Yapmadan öylece beklesem bu sefer ailemin hasreti beni yakıyor. Ben ben olmaktan çıkıyorum. Ben ben olmak için çabalıyorum. Senin benim yanıma gelmen bile cenneti yaşatırken aşkı kullanıyorum düşüncesi cehennem de yakıyor sanki."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKE
Beletrie"Sen bana nefretle bakarken ben seninle ailenden sana kalan en değerli mirasmış gibi sahiplendiğin çayı içmeye can atmaya başladım. Evden nefret eden ben evin mutfağında çıkmıyordum artık. Bıraksam kendimi mutfakta uyuyacaktım, seni daha fazla göreb...