Kral Lee Hyun Joon'un karşısına çıkmama saniyeler kalmıştı. Kralın baş hizmetlisinin "Efendim, yemeğiniz geldi!" diye seslenmesiyle içeri girmiştik bile.
Okuduğu kitaptan başını kaldıran Kral Lee Hyun Joon'un oldukça yakışıklı bir yüzü olduğunu fark etmemek elde değildi. Sarayda oldukça yakışıklı olduğu hakkında dedikodular zaten dönse de, bu kadarını beklemiyordum açıkçası.
Yi Jung ile birlikte sofrayı yavaşça kralın önüne sunduğumuzda, yemekleri ilk başta tatmaktan sorumlu olan hizmetli de gelmişti.
Kralı selamladıktan sonra başım eğik bir şekilde konuşmaya başladım.
"Dilerseniz, yemeği sizin için ben tatmak isterim majesteleri."
Başım eğik de olsa tebessüm ettiğini hissetmiştim.
"Neden bunu yapmak istiyorsun?"
"Kralımın yemek yediği masadan yemek yersem, bununla ölene kadar gururlanabilirim."
Eliyle, yemekleri tadacak olan hizmetlisine -git- işareti verdikten sonra "Başla." dedi. Sofranın sağına tatmak için ayrılan tabağı alıp her yemekten birer lokma koydum. Yavaş yavaş hazırlanan yemekleri tatmaya başlamıştım.
***
Gözlerimi açtığımda kraliyet doktorlarından birini baş ucumda görmüştüm, yan tarafında da arkadaşım Min Yi Jung vardı.
"Sonunda kendinize gelebildiniz! Şükürler olsun!"
Yi Jung elimi sımsıkı tuttu ve "Zehirlendin, Yoora. Birden terlemeye başladın, ardından da bayıldın. Senin için çok endişelendik. Babam, seni tedavi edebilmek için her şeyi denedi ve dünden beridir uyanmanı bekliyoruz." dedi.
Anlaşılan koskoca bir gün geçmişti ve ben daha yeni uyanabilmiştim. Kral Lee Hyun Joon'un gelmesiyle yerimden kalkabilmek için güçlükle doğruldum.
"Hoy! İstifini bozmadan yat. Bu bir emirdir."
Yi Jung ve babası, başlarını eğip kralı selamladıktan sonra odadan çıktılar.
"Efendim, ben çok özür dilerim..."
"Ne için özür diliyorsun? zehirli yemeğimi tatmana izin verdiğim için oldukça suçlu hissediyorum kendimi."
Birden aklıma Binbaşı Shin'in gelmesiyle tekrar doğrulmayı denedim ama, kalkamıyordum.
"Sana yat demedim mi? Kralım ben! Sen kralını nasıl dinlemezsin?"
"Efendim, ben... babam..."
"Endişelenme. Birazdan yanına gelecektir."
***
Binbaşı Shin'in odaya gelmesiyle, Kral Lee Hyun Joon odadan çıkıp bizi başbaşa bırakmıştı. Binbaşı Shin hafifçe saçımı okşarken "Kendini zehirleyebilecek kadar ileri gideceğini bilmiyordum." diyebildi.
Güçlükle konuşmaya başladım.
"Bir şey olmayacağını biliyordum. Yemeğin içine kattığım otun tozları, zehirlese de öldürmüyor."
"Bir daha sakın!.."
"Endişelenme. Bu sayede onun dikkatini çekebildim."
Gözlerinin sulandığını görmeyeyim diye başka bir yöne bakmaya çalıştı.
"Bu gece burada kalacaksın, ağabeyin gelecek birazdan. Seninle ilgilenmek için o da gece boyunca burada kalacak."
***
Sabah olduğunda üstümü giyinip hiçbir şey olmamış gibi mutfağa girdim. Herkesin beni konuştuğu, üzerimde gezen gözlerden belliydi. Im Yi Jung, endişeli bir şekilde yanıma gelmişti.
"İyi misin? Bugün dinlenirsin diye düşünmüştüm."
"İyiyim ben."
Baş nedimenin "Cariye Shin Yoora!" diye seslenmesiyle arkama dönüverdim.
"Kraliçe tarafından çağırılıyorsun!"
Yi Jung ile şaşkın bir şekilde birbirimize baktık. Kraliçe benimle neden görüşmek isteyebilirdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Joseon: İntikam
Historical Fiction1600'lü yıllarda Joseon Kralı Lee Dong Joon hastalığı nedeniyle vefat eder. Oğlu, veliaht prens henüz 13 yaşındadır. Ölen kralın kardeşi, Büyük Prens Lee Dae Joon, onun tecrübesizliğinden yararlanarak tahta geçer. Buna rağmen veliaht prens ve yandaş...