Ertesi gün olduğunda Ana kraliçe, beni ve kraliçeyi konağına çağırdı. Kraliçe YeunJa'yla kapıda yüzyüze geldiğimizde bana bakışından hasetlik ile dolduğunu anlıyordum. Hafifçe başımı saygıyla eğip selamladım.
Baş nedimem, Kraliçe YeunJa'nın baş nedimesine dün gece olanları anlatmış olmalıydı. Kraliçe YeunJa burnu havada bir şekilde ilk girdiğinde baş nedimeme gülümseyerek "Dediğimi yapmışsın anlaşılan. Kraliçenin yüz ifadesine bakılırsa." dedim. Sanırım fazla kötüydüm.
Kraliçenin babası Bakan Moon'da benim aileme ihanet edenler arasındaydı. Ondandı, Kraliçe'ye olan bu nefretim.
İçeri girdiğimde Ana kraliçenin yüzünde tebessüm oluştu. Saygıyla eğilip selam verdikten sonra Kraliçe YeunJa'nın karşısına oturdum. En düşük konumda olan ben olduğum için bitki çayı takdimini ben yaptım.
Ana Kraliçe fazla gecikmeden söze girdi:
"Haftaya Çin'den Ming elçileri gelecek. Bu yüzden her şeyin eksiksiz ve kusursuz olmasını istiyorum. Sizin de."
Ming elçileri mi? Bu kraliyeti küçük düşürmem için mükemmel bir zamanlama, değil miydi?Konağıma giderken haftaya kadar neler yapabileceğimi düşünüyordum. Konağıma geldiğimde bahçede Shin Tae Soon ağabeyi beni beklerken gördüm.
"Baş nedime, bize çay getir." Başka hiçbir şey söylemeden içeri girdim.
"Beni özlemedin anlaşılan?" diye güldü, Shin Tae Soon ağabey.
"O nasıl söz... Tabii ki özledim. Yalnızca sarayda bulunduğum durumdan dolayı yüzüne bakmakta biraz güçlük çekiyorum. Bana verdiğiniz emeğin karşılığını, hepimizin hayatını riske ederek ödüyorum."
"Shin Yoora, biz bir aileyiz. İyi, kötü, tehlikeli... Ne halinle olursa olsun, biz yanındayız. Çünkü aile olmak budur."
Tebessüm ettim.
"Keşke sana kalbimdeki yerini gösterebilsem. Tanrı'ya and içerim ki, seni gerçek abim kadar çok seviyorum."Baş nedimenin izin isteyip odaya girmesiyle ikimizde sustuk. İlk çay servisini yaptıktan sonra ona gitmesini söyledim.
Tae Soon ağabey konuşmaya başladı.
"Bir süreliğine Kral Lee Kwan Joon'un adına olan notları dağıtmayı bıraktım. Biraz dikkatlerden uzaklaşmak lazım. Ming elçileri de geleceği için iyice diken üstünde olacaklardır."
"Doğru düşünmüşsün, ağabey. Ming elçilerinin geldiği gün içinde bir şeyler düşünüyorum. Ama tam bulamadım henüz."
Tae Soon ağabeyim tam konuşacaktı, baş nedimenin bana seslenmesiyle yarıda kesildi.
"Efendim, affınızı dilerim. Lakin Kral majesteleri, sizi görmek istiyor."
Beni mi görmek istiyordu? Şaşkınlığa uğradım.
"Anlaşılan Kral ile baya aranız iyi." diye kıkırdadı, Tae Soon ağabey.
***Kraliyet sarayının ana bölümünden uzaklaşıp gölet kısmına gelmiştik. Göletin ucunda Kral Hyun Joon'un çimlerin üzerine oturmuş olduğunu gördüm.
Yanına yaklaştığımda bana bakıp eliyle yanına oturmam gerektiğini işaret etti. Hiçbir şey söylemeden yanına oturduğumda hizmetimizdekilere biraz uzakta beklemelerini söyledi.
"Majesteleri, beni çağırmanıza hem şaşırdım hem de sevindim."
Hiçbir şey söylemeden birden başındaki kraliyet şeyini çıkarıp kucağıma yatıverdi. Bu tuhaf bir his veriyordu.
Gözleri kapalı bir şekilde "Çok huzurluyum şu an." diye tebessüm etti. Hafifçe ellerimle başını okşamaya başladım.
"Cariye Shin, nazik ve güzel bir hanımsın. Ama içinde gizlediğin biri var, hissediyorum. Ne olursa olsun, biz evliyiz. Bana karşı her zaman açık olmanı temenni ederim."
"Tabii ki, majesteleri."
Derin bir nefes aldım. Söyledikleri gerilmeme sebep olmuştu. Bu yüzden daha dikkatli olmalıydım.
Başını okşadığım elimi tutup iki elinin arasına aldı. Beni artık Shin Yoora olarak mı görüyordu da bu kadar cüretkâr bir şekilde bana dokunuyordu?"Bu akşam güzelce hazırlan."
"Ne... için?"
"Kral ve baş cariyesinin en özel gecesi için."
Bu... Bu... Ne demek oluyordu?
![](https://img.wattpad.com/cover/71030857-288-k664476.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Joseon: İntikam
Historical Fiction1600'lü yıllarda Joseon Kralı Lee Dong Joon hastalığı nedeniyle vefat eder. Oğlu, veliaht prens henüz 13 yaşındadır. Ölen kralın kardeşi, Büyük Prens Lee Dae Joon, onun tecrübesizliğinden yararlanarak tahta geçer. Buna rağmen veliaht prens ve yandaş...