Aradan yedi yıl geçti. Gisaeng Hwang Gye Sang'ın kızı Hwang Gye Rang ise genç bir kız olmuştu.
Güzelliğiyle soyluların övgüsüne sahip olmuştu. Ayrıca geleneksel dansıyla herkesi hayran bırakıyordu.
On sekiz yaşında olan Gye Rang hala bakireydi. Baş gisaeng onu öyle kolay bir şekilde heba etmek istememişti.
Ama sonunda o gün gelmişti. Baş gisaeng, Hwang Gye Rang'ı odasına çağırdığında annesi de o odadaydı.
"Artık senin de gerçek bir kadın olma zamanın geldi."
Baş gisaeng, bunu oldukça keyifli bir şekilde söylerken Gye Rang korkuyordu. O günün hiçbir zaman gelmemesini umut etmişti.
***
Hwang Gye Sang, artık kızını koruyamayacağının farkındaydı. Kaçmak için bile çok geçti.
Gye Rang, annesinin oldukça düşünceli olduğunun farkındaydı.
Gülümseyerek "Endişelenme. O günün geleceğini biliyorduk, değil mi?" dedi, annesini rahatlamaya çalışırken.
"Neden bu kadar iyisin? Bir kez bile bana nefret duymadın mı hiç? Anne, beni neden doğurdun? Anne, beni neden tapınağa terk ettin? En azından bu soruları sormayı hiç düşünmedin mi?"
Gye Sang, birden gözyaşlarına boğuldu. Kızının küçüklüğünden beri olan bu sakin ve olgun tavırları, onu daha da yaralıyordu.
"Düşünmedim. Kadere inanıyorum ben. Bu da Buda'nın bana ön gördüğü kader. Elbet vardır bir bildiği."
Kıyafetinin göğüs kısmından çıkardığı bitkisel merhemi, annesinin peçesini kaldırıp yüzüne sürmeye başladı.
"Gittikçe yüzündeki yara iyileşiyor. Şu aptal hekimin verdiği merhem işe yarıyor."
Gisaeng evine gelen hekimlerden birisi, Gye Sang'ın yüzü için bitki özleriyle bir merhem hazırlamıştı. Kısa sürede yıllardır iyileşmeyen yüzündeki yara baya iyileşmiş, yalnızca ufak izler kalmıştı. O ufak izler de kısa sürede kaybolacak gibiydi.
***
Akşam vakti çöktüğünde gisaeng evi yine uçkurunun derdine düşen soylular ile doluydu.
Kraliyet sekreteri Im Seung Joo ise, Bakan Jung ile birlikte gelmişti. Bakan Jung, o zamanlar kraliyet konseyinde önemli bir yere sahipti. Bu yüzden kraliyet sekreteri Im Seung Joo, onun takdirini kazanmak için her şeyi yapıyordu.
Karşılıklı içkiler içilirken, içeriye Hwang Gye Sang girdi. Im Seung Joo'yu gördüğünde şaşırsa da, belli etmeden gayageumunu çalmaya başladı.
Im Seung Joo, baş gisaengin kulağına eğilerek "Taze bir kan yok mu?" diye fısıldadı.
"Olmaz olur mu, efendim? Elimde tam size göre enfes bir kan var."
"Bakan Jung'un hizmetine ver. Unutulmaz bir gece geçirmesini istiyorum."
Baş gisaeng başıyla onayladıktan sonra odadan çıktı. Gye Rang'ı güzelce hazırlaması için birini gönderdi.
Bu sırada, gayageumunu bitiren Gye Sang odaya geldiğinde kızını bulamamıştı. Neler olduğunu tahmin edermişçesine hışımla odadan çıktı.
Bütün odalara baktığında en sonunda kızını bulabildi. Bakan Jung, içkiyi fazla kaçırdığından aniden sızmıştı. Bir şey olmamıştı.
Gye Sang, aniden kızını odadan çıkardığında Bakan Jung sızdığı yerden kalkmıştı.
"Hey, güzelim?"
"Ah, efendim. Hemen hizmetinize başka birini gönderiyorum."
"Hayır, ben seni istiyorum."
Bakan Jung, kapıyı kapatıp birden Gye Sang'ın üstüne saldırdı. Gye Sang, o gece kendi kızını kurtarmış ama kendini feda etmiş oldu.
Yüzündeki yara yüzünden bir daha kimsenin hizmetine sunulmamış Gye Sang, o gece sarhoş ve uçkuru düşük bir adamın koynunda buldu kendini. Acı çekerek gözyaşları içinde sevişmek zorunda kaldı.
***
Ertesi gün gece, kraliyet sekreteri Im Seung Joo yine Bakan Jung ile birlikte gisaeng evine geldi.
Karşılıklı içkiler içilirken Bakan Jung, baş gisaenge kahkahayla "Dün hizmetime verilen gisaengi yine istiyorum. Oldukça keyif aldım." dedi.
Baş gisaeng gülerek "Elbette ki efendim." diye başını eğdi.
Gecenin ilerleyen vaktinde Bakan Jung, kendisine özel hazırlanan odaya geçerken kraliyet sekreteri ise gisaeng evinin bahçesinde dolaşıyordu. Yanında baş gisaeng de vardı.
"Bir oda hazırla. Hwang Gye Sang'ı benim odama gönder. Onunla konuşacaklarım var."
"Efendim, onu Bakan Jung'un odasına gönderdim."
Im Seung Joo şiddetle baş gisaengin kolundan tuttu.
"Bu ne demek? Dün Bakan Jung'a taze bir kan gönderdiğini söylememiş miydin?"
"Efendim... Kızını korumak için kendini feda etmiş."
"Kızı mı?"
***
Güneş doğmak üzereydi. Gye Sang gözyaşları içerisinde uçkuruna düşkün bir bunağın kolları arasındaydı. Bütün bedeni Bakan Jung'un bedeniyle temas halindeydi. Hem bu adamdan, hem de kendinden iğreniyordu.
Bu arada kızı Gye Rang ise baş gisaeng tarafından bir yere götürülüyordu. Nereye gittiğini bilmediği için korksa da belli etmemeye çalışıyordu.
Baş gisaeng, soylulara ait olan konaklardan birinin bahçesine girdiğinde Gye Rang'da onu takip etti.
Bahçede ise Kraliyet Sekreteri Im, onları bekliyordu. Im Seung Joo, Gye Rang'ı ilk gördüğünde bu kadar güzel ve saf durmasına şaşırmıştı. Gülümsedi.
"İsmin ne?"
Gye Rang, saygıyla başını eğdi.
"Hwang Gye Rang."
"Hayır! Senin ismin bu değil. Senin ismin Im Hea Jung. Benim kızımsın."
Yıllar sonra kızının varlığını kolay bir şekilde kabul eden Im Seung Joo'nun asıl hedefi ne olabilirdi ki?
Not: Gelecek diğer iki bölümde geçmişten yazarın anlatımı olarak devam edecektir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Joseon: İntikam
Fiksi Sejarah1600'lü yıllarda Joseon Kralı Lee Dong Joon hastalığı nedeniyle vefat eder. Oğlu, veliaht prens henüz 13 yaşındadır. Ölen kralın kardeşi, Büyük Prens Lee Dae Joon, onun tecrübesizliğinden yararlanarak tahta geçer. Buna rağmen veliaht prens ve yandaş...