#55#

1.2K 81 12
                                        

"Kraliçe, benim sana bir şey-"

Sözünü yarıda kestim ve "Bu gece neden benimle kalmıyorsun?" diye gülümsedim.

Hemen itiraf ederse eğlenceli olmazdı, değil mi?

Gece burada kalmasını istediğim için şaşırsa da durumdan hoşnut olduğu için hiçbir şey söylemedi. Öyle ki, Park Min Hee'nin zindanda olmasını bile umursamamıştı.

Birbirimize sarılarak uyumuştuk. Bir süredir böyle uyumadığımız için ben de bu durumdan oldukça mutluydum.

***

Ertesi gün, zindana Park Min Hee'yi ziyarete gittim. Beyaz mahkum hanboku ile parmaklıkların arkasında uyuyordu. Dudakları kurumuştu, susadığı belliydi. Halsizdi.

Kraliyet muhafızına bakarak "Size iyi bakmanızı söylemiştim. Bu hali ne? Hemen su verin." diye emrettim.

Kraliyet muhafızı saygıyla başını eğdikten sonra bir bardak su getirdi. Parmaklıkların arkasına geçti ve Park Min Hee'yi uyandırıp elindeki su bardağını uzattı.

Park Min Hee susuzluktan beni bile fark etmemiş, hemen Kraliyet muhafızının uzattığı suyu içmişti.

Su bardağını geri uzatırken beni fark ettmesiyle korkuyla eğilip selamladı.

"Kraliçe majesteleri, lütfen beni affedin. Size yalvarıyorum!"

Biraz yaklaştım ve sakin bir tavırla parmaklıkların ardından konuşmaya başladım.

"Sana 'kılıcı ile kazanacak birisi varsa o, benimdir' demiştim değil mi?"

Park Min Hee, korkudan her şeyi anlatıverdi o anda. Aslında Kral majesteleri ile aralarında hiçbir şey olmadığını, saraya başka bir sebepten ötürü Kral'ın onu çağırdığını falan filan.

Ama anlayamadığım bir şey vardı.

"Peki, sen neden bunu kabul ettin?"

Park Min Hee, başını kaldırıp bana korkuyla bakarken sözlerime devam ettim.

"Kral ile adının çıkmasına neden izin verdin?" diye devam ettim.

Hiçbir şey söylemedi.

"Aslında sen gerçekten Kral'ın lütfuna layık olmak istedin, değil mi?"

Birden korkudan ağlamaya başlaması, bunu doğruluyordu.

***

Konağıma döndüğümde kıyafetinden kraliyet konseyine dahil olduğunu anladığım birisi beni bekliyordu.

Beni görür görmez dizlerime kapandı.

"Ben kraliyet müsteşarı Park Choi Yul. Size yalvarırım, kızımı bağışlayın."

***

Aradan iki gün geçmişti. Bugün Park Min Hee'nin asılacağı gün idi.

Kral Hyun Joon itiraf edeceği zaman onu bir şekilde susturmayı başarmıştım.

Kraliyet idam meydanına geldiğimde herkes toplanmıştı. Bir süre sonra Park Min Hee'de görünmüştü. Beyaz mahkum elbisesi oldukça kirlenmişti. Kendisinin ise halsiz ve bitkin olduğu her halinden belliydi.

Kral Hyun Joon yanıma bir hışımla geldi ve "Konuşmalıyız, Kraliçe." dedi.

"Üzgünüm, önce eğlenceyi izlemek istiyorum."

"Eğlence mi? Birinin öldürülmesi senin için ne zamandan beri eğlence oldu?"

"Sonuçta sevdiğim adama göz koyan bir kadın o."

Bir nefeste her şeyi anlatıp sonunda "Benim hatamdı. Yine de ölmesine göz yumacak mısın?" diye sordu.

Güldüm ve Kraliyet müsteşarına baktım.
---

(İki gün önce)

"Kızını bir şartla affedeceğim."
"Ne isterseniz yapacağım, Kraliçe majesteleri."
"Kendine bir damat bul ve izdivacını hemen yap."

---

"Lütfen, durun majesteleri!"
Genç ve soylu bir efendi bağırdı.

Kral Lee Hyun Joon şaşkınlıkla "Ne oluyor?" diye sordu.

"Ben bu genç hanımın müstakbel kocasıyım, memur Chae Bon Hwa. Kırsal kesimde görev yaptığım için ancak gelebildim. Bu yanlış anlaşılmayı düzeltmemiz gerek... Kral ve Kraliçe majesteleri."

Park Min Hee, son anda idam sehpasından indirilirken herkes şaşkın ve neler olduğunu anlayamamıştı.

Kral Hyun Joon ise bana bakıp "Sen..." diyebildi. Lafının gerisini getiremedi.

Güldüm ve elimdeki kitabı uzattım.

"Evliliğimizin birinci yıl dönümü hediyesini üç gün erken vermek istedim. Buradan daha güzel bir yerde veremezdim."

Uzattığım kitabı eline aldığında şaşkınlıkla bana baka kaldı.

On yıl önce 10.yaş günüm için hediye ettiği kitap; İntikam ile Gelen Aşk.

Joseon: İntikamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin