#19#

1.9K 136 1
                                    

Kraliçenin konağından kendi konağıma yürürken oldukça çaresiz, tükenmiş ve kötüydüm. Ne yapacaktım şimdi, açıkça beni tehdit etmişti. Eline bu kozu da ben vermiştim.

Düşüncelerim arasında boğuşurken konağımın önünde beni bekleyen manevi babam Binbaşı Shin ve ağabeyim Shin Tae Soon'u gördüm.

Binbaşı Shin yanıma hızlıca gelip yüzüme dokunarak "Kızım, yüzün neden solgun? Kaç gündür konağından çıkmadığını duyduk. Bir şey mi oldu?" diye sordu.

En azından bunca zamandır bana sahip çıkan bir ailem vardı. Başıma gelen her şeyden de ben sorumluydum.

Bir şey belli etmeden "İçeri geçip konuşalım." dedim. Şu an burada yaşayacağım her şey, Kraliçe YeunJa'nın kulağına haber olarak gidecekti.

İçeri geçtiğimizde ise kendimi daha fazla tutamayarak Binbaşı Shin ve ağabeyim Tae Soon'un kollarına attım.
"Yardımınıza ihtiyacım var. Hayır, aslında bana kimse yardım edemez."

Gözyaşlarım sel olurken Tae Soon ağabey beni karşısına alıp yüzüme baktı.  Gözyaşlarımı kıyafetinin bilek kısmıyla sildi.
"Ne olduğunu anlat, canım kardeşim."

***

Kral Hyun Joon ile Kraliyet bahçesinde buluşma vaktimiz gelmişti. Hava karardığında hazırlanıp hizmetlilerimle birlikte Kraliyet bahçesine doğru yürümeye başladım.

Aklımdaki düşünceler ızdırap çekmeme neden oluyordu. Saraya ne için gelmiştim, neyle karşılaştım, ne yapmak istedim, ne yapmam gerekiyordu... Hepsi bir kara düğümdü. Kendi hazırladığım dip kuyuya kendim düşmüş gibi hissediyordum.

Kraliyet bahçesine geldiğimde Kral Hyun Joon'u bir ağacın dibine yaslanmışken gördüm. Hizmetlilere bizi başbaşa bırakmalarını söyleyerek yanına oturdum.

"Seni özledim."
Yanına oturduğum an, direk gözlerimin içine bakarak bunu söyleyivermişti. Lee Min Young olduğumu bilse bile ondan daha fazlasını bekleyemezdim.

"Benim size bir şey söylemem gerekiyor."
"Benim de sana bir şey söylemem gerekiyor, Cariye Shin."
"O zaman önce siz söyleyin, majesteleri."
"Her zaman kibar bir Kralımdır. Söyleme önceliğini sana tanıyorum."

Gülümseyerek gözlerimin içine baktı. Derin bir nefes alarak "Beni bağışlayın, lakin saraydan ayrılmama izin verin." deyiverdim birden.

Oldukça donuk ve hissiz bir yüz ifadesi oluştu birden. Sonra hiçbir şey olmamış gibi gülümsedi.
"Şimdi söyleme sırası bende o zaman."

Ne olduğunu anlayamadan beni kendine doğru çekti ve öpmeye başladı. Bu durum beni şaşkınlığa düşürse de, ben de gözlerimi kapattım. Dolunay gecesi, yıldızların belirdiği bir anda kraliyet bahçesinde bir ağacın altında öpüşüyorduk ve kendimi o anın büyüsüne bıraktım.

Geri çekildiğinde gözlerimi açtım ve göz göze geldik. Bana bakıp gülümsedi ve şunu dedi:

"Sanırım cevabını da almış oldun."

Joseon: İntikamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin