(Lee Min Young'un anlatımına dönüş)
Bakan Kim, zindandaki sorgusunda bütün olanları kraliyet baş muhafızına anlatmıştı.
Ben ise birkaç gün kendime gelememiş ama nihayet kendimi biraz toparlayabilmiştim.
"Min Young, kendini düşünmediğin belli. Ama en azından bebeğin için biraz bir şeyler ye."
Binbaşı Shin'e baktım ve "Tanrı, onu cennetine almıştır değil mi?" diye sordum.
Binbaşı Shin tebessümle "Hiç şüphen olmasın." diye yanıtladı.
Kaşığı yavaşça elime aldım ve pilav yemeye başladım.
"Sadece pilav yeme. Şunlardan da al."
Binbaşı Shin, pilavın üstüne yemeklerden azar azar koydu.Biraz yemek yedikten sonra duraksadım.
"Ağabeyimin öz babası bile onun katili olmuş iken, sen hiçbir kan bağımız olmadığı halde, bana öz babamdan daha iyi baktın. Sen de Tanrı'nın kutsadığı iyi insanlardan olmalısın, baba."
Binbaşı Shin, elimi tuttu ve tebessüm etti.
"Kalp bağı, kan bağından daha üstündür. Sen benim için her zaman benim kıymetli tek kızım Shin Yoora olarak kalacaksın."
Binbaşı Shin'e fazlasıyla minnettardım. Ona gülümsediğimde sözlerine devam etti.
"Senin ismini neden Yoora koydum, biliyor musun? Yoora; yeterli ipek demekti. İpek, değerli ve gösterişlidir Ama asıl olay nedir bilir misin? İpek oluşumu için meşakkatli ve uzun bir zaman gerekir. Ancak o zaman olgunlaşarak güzelleşir. Sende erken yaşta olgunlaşırken güzelleştin ve değerlendin. İpek olmak için fazlasıyla yeterlisin."
Gözlerimden yaşlar süzüldü ve dayanamayıp manevi babam Binbaşı Shin'e sarıldım.
***
Hava karardıktan sonra Kral Hyun Joon konağıma gelmişti. Gelir gelmez de bana sımsıkı sarılmıştı.
Karşılıklı sarı çay içerken "Bugün daha iyi görünüyorsun. Nihayet bir şeyler de yiyebilmişsin." dedi.
"Sende, bende iyi biliriz... acılarla canımız yanarak yaşamayı, değil mi? Ne kadar acısa da, bir süre sonra alışıyoruz."
"En azından seninle birlikte zorluklara göğüs germek hafifletici."
Gülümsedim.
Evet. Bu hayatta öyle ya da böyle acılarla yaşıyoruz, zorlukla göğüs geriyoruz. Ama önemli olan her ne olursa olsun her daim yanında olacak birini bulmaktı. Ben o kişiyi buldum. Tanrıya minnettardım.
***
Ertesi gün olduğunda Kral Hyun Joon'a haber etmeden kraliyet zindanına gittim, Bakan Kim ile görüşmek için.
Kraliyet muhafızına küçük rüşvet karşılığında içeri girdim. Onu gördüğümde aklıma Bakan Moon gelmişti. Yakın yılan dostu gibi, o da hak ettiği yerdeydi. Beyaz mahkum kıyafeti gördüğü işkenceden kana bulanmıştı.
Uyuyordu. Kraliyet muhafızı parmaklıkların arasından uzun bir sopa uzatarak onu uyandırmaya çalıştı. Gözlerini araladığında beni görünce şaşkınlıkla dipdiri kesildi. Ayağa kalktı ve bana baktı.
"Ne istiyorsun?"
Sesi kin ve nefret kokuyordu. Zehirli yılan gibiydi."Ağabeyimin mezarı nerede?"
Büyük bir kahkaha attı.
"Neden söyleyeyim ki? Yeterince battım zaten."
"Doğru, yeterince battın. Yarın idam edileceksin, herkesin gözleri önünde."
Kraliyet muhafızına dönüp baktım.
"İşkence edin. Belli vücut yerlerini yakın. El ve ayak parmaklarını kesin. Eğer daha da söylemezse hadım edin. Ölmeden önce ne kadar fiziksel acı varsa tatmasını istiyorum. Zira kalp acısı tadacak vicdan yok kendisinde."
***
Çok geçmeden Bakan Kim en başından küçük işkenceler görmeye dayanamayıp kraliyet muhafızına her şeyi söyledi.
Kral Hyun Joon'a artık söylemek zorunda kalmıştım. Kraliyet sarayının dışına çıkıp ağabeyimin mezarını ziyaret etmek istiyordum.
"Gidelim."
Bundan başka bir şey söylemedi. Yine ona sormadan kendi başıma bir şeyleri halletmiştim. Bu yüzden endişelendiği için bana öfkeliydi. Ama belli etmek istemedi.Mezarın başına geldiğimde tahtanın üzerinde yazan Lee Kwan Joon yazısıyla birden yere çöktüm.
Gözlerimden yaşlar süzülürken güçlükle "Lee Min Young geldi, ağabey." diyebildim.
Kral Hyun Joon'da yavaşça yere çöküp elimden tuttu.
"Lee Hyun Joon da geldi, dostum." dedi.
Ben ağlarken Kral Hyun Joon mezarın başında bütün yaşadıklarımızı anlattı. Ben ise gözyaşları içerisindeydim.
En sonunda ise "Ha bu arada... Dayı oluyorsun! Min Young hamile." dedi neşeli bir sesle.
Gözyaşlarım daha da artmıştı.
Kraliyet muhafızlarından birisi yanımıza gelip elindeki kutuyu bana uzattı. İşçiliği zarif ve üzerine çiçek deseni işlenmiş bir kutuydu.
Kraliyet muhafızı başını saygıyla eğerken "Bakan Kim, bunun sizin doğum günü hediyeniz olduğunu söyledi." dedi.
Gözlerimi şaşkınlıkla açtım. Bugün gerçekten de benim doğum günüm ve ağabeyimin ölüm yıldönümüydü.
Kutuyu açtığımda aslında hediyenin dört yıl önce ağabeyim Lee Kwan Joon tarafından bana hazırlanan ama veremediği hediye olduğunu anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Joseon: İntikam
Ficción histórica1600'lü yıllarda Joseon Kralı Lee Dong Joon hastalığı nedeniyle vefat eder. Oğlu, veliaht prens henüz 13 yaşındadır. Ölen kralın kardeşi, Büyük Prens Lee Dae Joon, onun tecrübesizliğinden yararlanarak tahta geçer. Buna rağmen veliaht prens ve yandaş...