Eski kraliçenin bunu gerçekten yaptığına inanmak istemiyordum. Shin Tae Soon ağabeyimle birlikte oldukça mutlu bir hayat sürdürmüyor muydu? Neden böyle bir şey yapmak istesin ki?
"Majesteleri, eski kraliçe kendisine tahsis edilen konakta bulunamamış."
Düşüncelerimi aralayan Baş nedime Ryu olmuştu. Başımı kaldırdım ve ondan Binbaşı Shin'i çağırmasını istedim.
Binbaşı Shin konağıma geldiğinde hava çoktan kararmıştı. Ona her şeyi anlattığımda şaşkın ve endişeliydi.
"Eski kraliçe gerçekten bunu yapmış olabilir mi?"
Onun da içine bir şüphe düşmüştü. Kendi şüphelerimizden önce halletmemiz gereken başka bir mesele vardı.
"Eski kraliçeyi sağ salim bir şekilde saraya teslim et. Nerede yaşadıklarını sadece sen biliyorsun. Ağabeyim ve sana zarar gelmeden onu teslim etmelisin. Ağabeyimin eski kraliçe ile evli hayatı yaşadığı asla duyulmamalı. Bu bir felaket olur."
Başıyla onayladı ve çok geçmeden konağımdan ayrıldı. Eski kraliçe suçsuz olsa bile, kendisine tahsis edilen konakta olmadığı için bir kaçak sayılabilirdi. Kral majestelerinin ve benim bundan haberimiz yokmuş gibi davranmamız gerekiyordu.
Gerçekten beni ve oğlumu öldürmek istedin mi, Moon Yeun Ja?
***
Kral Hyun Joon'un konağına gittiğimde konağında değildi. Nerede olabilirdi ki?
Hizmetkarlarım ile birlikte Kraliyet göletine doğru yürümeye başladık. Gölete yaklaştığımızda Kral Hyun Joon ve hizmetkârlarıyla karşılaştık. Kral Hyun Joon bir şey düşünmesi gerektiğinde ya kütüphaneye giderdi, ya da kraliyet göletine. Onu oldukça iyi tanıyordum.
"Sizi merak ettim, majesteleri." diye başımı hafifçe eğerek selamladım.
"Seni de endişelendirmiş olmalıyım. Biraz düşünmem gereken şeyler vardı."
Tebessüm ettim.
"Biliyorum, sorun değil. Lakin sizi görmeden yapamadığımı da siz biliyorsunuz."
O da tebessüm etti.
Birlikte kraliyet göletinin kenarına oturduğumuzda hafif bir rüzgar esiyordu.
"Üşüyor musun?"
Üşüyor olsam da "Hayır." diye yanıtladım.
Bana yaklaştı ve kollarıyla beni sararken "Bence üşüyorsun." diye gülümsedi.
Birkaç dakika sessiz bir şekilde öylece oturduktan sonra ilk ben konuşmaya başladım.
"Eski kraliçeyi düşünüyorsunuz değil mi?"
Derin bir nefes aldı.
"Eski kraliçenin bunu yaptığına inanmak istemiyorum. Eski kraliçeyle saraydayken belki karı-koca olamadık ama çok iyi arkadaştık. Her zaman yanımda olduğunu hissettiğim bir arkadaş..."
Kral Hyun Joon'un elini tutarken "Gerçekler, eninde sonunda ortaya çıkacaktır." diye yanıtladım.
***
Ertesi gün, güneş tam tepedeyken Ana kraliçenin konağına gelmiştim. Düşünceli olduğu belliydi.
Birlikte Oolang çayı içtikten sonra sohbet etmeye başladık. Konuyu bu sefer istediğim yere getirmek yerine direk sormayı tercih ettim.
"Geçen gün, neden tan vaktinde kraliyet zindanına gittiniz?"
Cariye Nam ve kraliyet mualliminin Ana kraliçe ile konuştuktan sonra itiraf etmelerinin tesadüf olmadığını düşünüyordum.
Bunu sorduğum için şaşırmamıştı. Büyük ihtimal eninde sonunda öğrenebileceğimi düşünmüş olmalıydı.
"Ben sadece... Eğer itiraf ederlerse Ana kraliçenin lütfunu onlara gösterebileceğimi söyledim."
"Peki, bu lütfu gerçekten gösterebilecek misiniz? Yani onları idamdan kurtarabilecek misiniz?"
Bir anlığına duraksa da devam etti.
"Tanrı bile pişman olanı affederken biz neden affetmeyelim?"
"Öleceğini anladıktan sonra olan pişmanlığın ne anlamı var, majesteleri? Ayrıca biz Tanrı değiliz."
Ana kraliçe bir şey söylemeden çay fincanından bir yudum aldı. Söyleyecek bir şeyinin olmaması, beni kuşkulandırmaya yetmişti. Ana kraliçe de içime sinmeyen bir şeyler var gibiydi.
***
Hava kararmak üzereydi. Konağımda veliaht prensi emzirirken baş nedime izin isteyerek endişeli bir şekilde içeri girdi. Veliaht prensi başka bir nedimeye verip yan odaya götürmesini istedim.
"Son birkaç gündür huzuruma hep endişeyle geldiğinin farkındasın değil mi, baş nedime Ryu? Bu sefer hangi kötü haberi vereceksin bana?"
Baş nedime başını kaldırmadan "Bu sefer iyi ya da kötü olduğuna siz karar vermelisiniz, majesteleri. Eski kraliçe şu an kraliyet zindanında." diye yanıtladı.
Demek geldin, Moon Yeun Ja.
***
Kraliyet zindanına geldiğimde eski kraliçeyi parmaklıkların arkasında oturduğu yerde ağlarken gördüm.
Beni görür görmez gözyaşlarını silerken ayağa kalktı ve parmaklıklara yaklaştı.
"Kraliçe majesteleri, ben-"
"Sakin ol, eski kraliçe. Konuşacak çok şeyimiz var."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Joseon: İntikam
Historical Fiction1600'lü yıllarda Joseon Kralı Lee Dong Joon hastalığı nedeniyle vefat eder. Oğlu, veliaht prens henüz 13 yaşındadır. Ölen kralın kardeşi, Büyük Prens Lee Dae Joon, onun tecrübesizliğinden yararlanarak tahta geçer. Buna rağmen veliaht prens ve yandaş...