#11#

2.2K 158 5
                                    

Düğün töreninden sonraki gün sarayda dedikodular yayılmaya başladı. Duyduğuma göre, Kralın yakınındaki saray adamları -yani bakanlar ve memurlar- benim birinci dereceden kralın eşi olma durumuma sıcak bakmıyorlarmış.
Bunun sebebi Kraliçenin bakan kızı olmasıydı. Bakan Moon'un, durumu kendine yedirememiş olmasına şaşırmamıştım. Sarayda kraliçeden sonraki en yetkili kişiydim.


İlk gün selamlaması için o lanet olası amcamın konağına gitmek zorundaydık. Kral, hazırlanmış bir şekilde yanıma geldiğinde yüzünden yorgun olduğunu anlayabiliyordum. Kim bilir saraydaki şeytanlarıyla ne kadar savaş vermişti...

"İyi misiniz majesteleri?"
"Tabii ki. Neden iyi olmayayım?"
Yüzüne yalandan bir tebessüm kondurdu.

"Majesteleri. Çok zeki bir kadın olmayabilirim. Lakin saf ve anlayışsız değilim. Kurulda olanları duydum."
"Demek öyle."

"Ben sizin yanınızda olduğum için mutluyum. Yani statümü düşürebilirsiniz. Kaçıncı dereceden olduğumun ne önemi var, sizin yanınızda olduktan sonra?"
"Yoora... Hayır, Cariye Shin... Bu ne demek böyle?"
"Size, varlığımla sıkıntı vermek istemiyorum."

Kralın hafifçe eline dokunup tebessüm ettiğimde şaşkınlığa uğradığı belliydi. Joseon'da hangi kadın yüksek bir statüyü elinin tersiyle iterdi ki?
Güvenini kazanmaya ihtiyacım vardı. Böylece yumurtayı kırsam da tavuğu elde tutabilecektim.

Eski Kralı ve Ana kraliçeyi selamlama merasiminden sonra sarayın ana konağına geçtik. Kraliçe Yeun Ja'nın da gelmesiyle merasimin sonu tamamlanmış sayılırdı. Kraliçe Yeun Ja, Kralı selamladıktan sonra bende Kraliçe Yeun Ja'yı selamladım.
Daha sonra konaklarımıza gitmek için Kralın huzurundan ayrıldık. Kraliçe Yeun Ja, konuşmak için beni konağına davet etti. Haliyle davetine icabet etmek durumunda kaldım.

Bitki çayını bu sefer kendisi doldurdu, çayından bir yudum aldı ve konuşmaya başladı.
"Mutlu olmalısın. Kralın lütfuna layık olduğun için."
Tebessümle karşılık verdim. Konuşmaya devam etti.

"İlk geceniz de güzel geçmiş olmalı."
"Kraliçem, sizce de lafı fazla dolandırmıyor musunuz?"
Sinsi tebessümüyle "Oldukça zeki bir kadınsın" diye yanıtladı. Devam etti.
"Sana daha öncede Kral'a layık olmadığını ima etmiştim. Bende anlamadığını düşünmüştüm ama meğer sen, benimle savaşmak için buraya gelmişsin."

Sakin bir tavırla çayımdan bir yudum aldıktan sonra "Böyle bir şey asla mümkün olamaz. Sizinle ben nasıl savaşmaya cüret ederim? Ne haddime?" diye yanıtladım.
Elimdeki çay fincanını yavaşça bırakırken devam ettim.
"Siz, beni yanlış anlamışsınız, majesteleri. Güneşin olduğu yerde yıldızlar ne zaman parlamış ki?"

Kraliçe Yeun Ja alay eder bir gülümsemeyle "Bende zeki bir kadınım, Cariye Shin. İmâ ettiğin şeyi anlayabilecek kadar zeki... Çayını içtiysen gidebilirsin artık."

İşin gereği selamladıktan sonra konağından ayrıldım.

Güneş doğduğunda kimse yıldızların değerini bilmez. Ama gece, güneş batar ve yalnızca yıldızlar vardır. Güneş, gündüzleri doğduğunda da aslında aynı yerdedirler. Ama yalnızca görünmezler.

Ben, Kraliçe'ye gündüzü, geceye çevireceğime dair meydan okudum. Onun batacağını ve aslında her zaman var olanın ben olduğunu imâ ettim.
"Güneşin olduğu yerde yıldızlar ne zaman parlamış ki?" derken direk aklından geceyi geçirdi. Her yeri karanlığa boyayacağımı açık bir şekilde dile getirdim. Zeki bir kadın olduğundan anlayacağından hiç şüphem yoktu zaten.
Bu, saraydan birine kılıç çektiğimin ilk resmi ilanı sayılırdı, değil mi?

Joseon: İntikamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin