#12#

2.2K 155 17
                                        

Kral ile hiç konuşmadan aynı yastığa baş koyarak geçiyordu günlerimiz. Evlilik törenimizin üstünden bir ay geçmişti. Saraydakiler nihayet konumuma alışmıştı. En ufak hatamda beni un ufak edeceklerini biliyordum gerçi.

Bu aralar sürekli rüyalar görüyordum. Bazıları geçmişte olan şeylerdi. Ama bana göre en tuhaf olanı sonuncusuydu.
Elimle karnıma hafifçe dokunuyordum. Kocaman bir göbeğim vardı. Hamileydim. Kral Lee Hyun Joon bana öfke ve nefretle bakıyordu. Birden korkunç bir sesle bağırdı.
"Tutuklayın! Sen ve bebeğin... İkinizi de istemiyorum. Sen bir vatan hainisin."
Bütün halkın gözlerinin önünde karnıma -bebeğime- bir kılıç saplandı. Elimi kaldırıp avucumdaki kana bakarken karşımda Kral belirdi.
"O senin de evladındı." diyebildim güçlükle.
Soğuk ve duygusuzdu.
"Ne olursa olsun, senin lanet kanını taşıyordu."

Derin soluklar eşliğinde uyandım ve kendime gelmeye çalıştım. Karnım... Gerçekten bir kılıç saplanmışçasına acıyordu. Gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Neden bu kadar güçsüzdüm? İntikam almak isterken düştüğüm bu durum ve kaybettiğim zaman neydi?

Ben kendimle yüzleşmeye çalışırken birden Kralın göğsünde kendimi buluverdim. Geniş gövdesine beni yatırmış, başımı okşuyordu.
"Geceleri sürekli kabuslar görüyorsun. Gün boyunca kabuslarının etkisinden çıkamıyorsun. Fark etmediğimi sanıyor olabilirsin ama nasıl fark etmeyebilirim... Sen benim kadınımsın. Aldığın nefesi bile hissetmem gerek."

Sen benim kadınımsın, demişti. Peki o böyle söylerken kalbimin bir anlığına durması neydi böyle? Şu an ben kendime ve aileme mi ihanet ediyordum?

***

Bütün gün boyunca hem o saçma kabusu, hem de Kralın bana söylediği şeyleri düşündüm. Bana elini sürmüyordu, bana karşı her zaman nazikti. Kalbim ne diye aptalca tereddüt ediyordu böyle?

"Beni bile fark etmiyorsun. Bu düşünceli halinin sebebi nedir, Cariye Shin?"
Kraliçe YeunJa'nın karşımda dikilip bana baktığını fark etmemiştim gerçekten de.
"Özür dilerim, Kraliçe majesteleri. Bugün bir durgunluk var üzerimde."

"Yoksa Kral majesteleri ile bir şeyler yolunda gitmiyor mu? İstersen bana anlatabilirsin, sana tavsiye verebilirim." Yüzünde alaycı bir tebessüm vardı.
Hafif bir kahkaha attım.
"Kraliçe majesteleri. Densizlik etmek istemem ama senede birkaç kere mahremde görüştüğünüz bir adam hakkında ne tavsiyesi vereceksiniz? Siz daha Kral majestelerini tanımıyorsunuz bile."

Az önce nazikçe benimle alay eden Kraliçe, birden vahşi bir hayvana dönüştü.
Burnundan soluyarak ve dişlerini sıkarak, bana şu soruyu sordu:
"Peki sen Kral majestelerini ne kadar tanıyorsun?"
Bu soru karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Ama cevabını bilmediğimden değildi. Bir süre olduğum yerde öylece kala kaldım. Düşündüm.

Kraliçe YeunJa "Anlaşılan sen de pek bir şey bilmiyorsun." dedi imalı bir şekilde.
Tam arkasını dönmüş, gidecekken konuşmaya başladım.

"Çok fazla şey biliyorum. En küçük detayları bile. Mesela küçüklüğünden gelen bir alışkanlığı var. Baharat soslarını asla yemeğin üstüne dökmez. Yemeği sosa batırır. Acı yemekleri aslında hiç sevmez. Ama küçümsenmek istenmediğinden yer."
"Ne?" Bana geri dönüp baktı.

"Mesela ayın her son günü ortadan kaybolur. Sebebi ise halkın arasına karışır. Halkının ondan beklentilerini anlayabilmek için. Kış mevsimini de hiç sevmez. Çünkü mutlaka halkının içinde üşüyen birileri vardır."
Yutkundum ve devam ettim.
"Mesela sol elinin yüzük parmağının iç tarafında küçücük bir ben var. Dikkatli bakmazsan anlayamazsın. Bir de ayak topuğunda küçüklükten kalma hafif bir yara izi var. Doğum lekesi gibi görünüyor ama aslında..." Devam edecekken birden bir şey hissettim.

Arkama baktığımda Kral Lee Hyun Joon'u gördüm. Başımı eğmem gerekiyordu ama gözlerim dolu bir şekilde ona bakıyordum.
"Sen benim hakkımda bu kadar ufak detayları neden öğrendin? Ben senin hakkında hiçbir şey bilmezken." diyebildi. Onun da gözleri doluydu.

Sahi neden bu kadar şeyi biliyordum ben? Lee Hyun Joon, biz seninle karı-koca olmadan önce bir zamanlar oyun arkadaşıydık. Ben senin hakkında senin bilmediğin şeyleri bile bilirim. Ben senin ilk aşkındım ya hani, sende benim. İlk aşkım, çocukluk aşkım. Hani sapıklıktı aslında o yaşta demiştin ya, bende o sapkınlıktaydım.
Kimi ilk aşkıyla evlenir, kimi ilk aşkını unutmak zorunda kalır. Ama benim ilk aşkım, hem kocam, hem de en büyük düşmanımdı. Seni ve aileni yerle bir etmek için girdiğim bu saraydan cesedim de çıksa bu sarayı size bırakmayacağım.
Üzgünüm, senin ve benim hiçbir suçumuz yok. Ama bunun bedelini ben ödedim, sen de ödeyeceksin. Artık gök yarılsa, Tanrı bize elini uzatsa... Yine de senle ben asla biz olamayız. Sürekli sırtımız dönük yattığımız o yatakta yüzlerimiz asla dönmeyecek. Ne kadar iyi bir insan olsan da... Ben senin bu hayattaki zâafın ve bu yüzden de cezanım.

Joseon: İntikamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin