#70#

927 71 15
                                        

Aradan iki gün geçmişti. Nam Hye Mi ve babası baş muallim Nam, kraliyet zindanındaydı.

"Nasıl anladığını hala söylemeyecek misin?"

Kral Hyun Joon'a baktım. Oldukça solgun görünüyordu.

"Geçen akşam size gelirken kraliyet mektebinin kütüphanesinde onları konuşurken duydum."

Derin bir nefes aldı ve elimi tuttu.

"Çok şükür ki, sayende veliaht prens güvende."

Gülümsedim.

---Üç Gün Önce, Akşam---

"Baba, veliaht prensi öldürmek de nedir? Anlaşılırsak, ölürüz."

"Sonunun baş nedime gibi olmasını istemiyorsan, denileni yapmak zorundayız."

---            ---               ---

Düşüncelerimle boğuşuyordum. Denilen? Bunu birisi emretmiş olmalıydı ama kim olabilirdi ki? Nam Hye Mi de, baş muallim de konuşmuyordu.

O kadar işkenceye rağmen konuşmamalarının tek nedeni, arkalarındaki kişiden gerçekten korkmaları olabilirdi. Hem de ölüme giderken bile ismini veremeyecek kadar korkutucu olan birisiydi bu.

Kral majestelerine baktığımda oldukça hüzünlüydü. Yanağını hafifçe okşayarak "Baş muallim, seninde hocan olduğu için üzgünsün değil mi?" diye sordum.

Başıyla onaylayarak "Böyle bir şeye hâla inanmak istemiyorum." diye yanıtladı.

Bütün bu olanların içinde hala aklıma takılan bir şey vardı. Eski baş nedimem olanları öğrenip bu yüzden öldüyse neden ölmeden önce yanına gittiğimde bana bir şey söylemedi? Tuhaf bir şeyler vardı, kesinlikle.

***

Sabah olduğunda baş nedime Ryu erkenden yanıma gelmişti.

"Kraliçe majesteleri, size söylemem gereken bir şey var."

Sarayda gözü ve kulağının her daim açık olmasını söylemiştim. Anlaşılan önemli bir havadis vardı.

"Hava bile aydınlanmamışken bu kadar acil olan nedir?"

"Ana kraliçe majesteleri, zindanda baş muallim ve Cariye Nam'la görüşmüş."

Ana kraliçe? Ana kraliçe, neden bu kadar erken bir vakitte onları görmeye gitmiş olabilirdi ki?

***

Öğleden sonra Ana kraliçenin konağına gelmiştim. Birlikte ginseng çayı içerken sohbet ediyorduk.

"Cariye Nam ve babası baş muallim hala konuşmuyor." diyerek konuyu sonunda istediğim yere getirmiştim.

Ana kraliçenin yüzündeki ifade, aniden değişmişti. Bu normal olan bir kasvet değildi. Fincanından bir yudum aldıktan sonra oldukça yavan bir şekilde konuşmaya başladı.

"Kim bilir, belki de emri veren kişi sandığımızdan daha güçlü birisidir."

Güçlü? Ana kraliçe, öz annem olmasa belki de şu an ondan şüphelenebilirdim. Ama yine de bir şey sakladığı kesindi.

***

Hava karardığında Kral Hyun Joon ile birlikte saray bahçesinde geziyorduk. Uzun zamandır birbirimizle vakit geçiremiyorduk.

Derin bir nefes aldıktan sonra "Birlikte yıldızların altında yürümeyi gerçekten çok özlemişim, majesteleri." diye tebessüm ettim.

Elimi tutarken "Veliaht prens biraz büyüdüğünde bizi başbaşa bırakmayacağına eminim." diyerek güldü.

"Dileğimdir ki, umarım veliaht prensimiz sağlıklı ve uzun bir ömür sürer, majesteleri."

Kral Hyun Joon duraksadı ve bana baktı.

"Son zamanlarda olanlar seni oldukça korkuttu, değil mi?"

"Sadece... veliaht prense zarar gelecek diye oldukça endişeliyim, majesteleri."

İstemsizce gözlerimden birkaç yaş damla süzülmüştü. Kral Hyun Joon beni kendine doğru çekip bütün şefkati ve lütfuyla sarıldı.

"Sürekli güçlü durmaya çalıştığın için bazen seninde gerçekten korkabileceğini unutuyorum. Üzgünüm."

Kral Hyun Joon'un kollarındayken gerçekten korkusuz hissediyordum. Ne olursa olsun, hiçbir şey bana zarar veremez gibi geliyordu.

Başımı Kral Hyun Joon'un göğsüne yaslarken "Burası, bana ait kaldığı sürece asla korkmuyorum." diye yanıtladım.

***

Ertesi gün, güneş tam tepedeyken Baş nedime endişeli bir şekilde yanıma gelmişti. Bu kadar endişeli gelmesinin yanısıra şaşkınlığı da üzerindeydi.

"Yine ne oldu, Baş nedime Ryu?"

"Majesteleri, Cariye Nam ve Baş muallim sonunda konuştu."

Konuştular? Bunca zaman bekledikten sonra mı?

"Kimin yaptırdığını söylediler mi?"

"Evet, majesteleri."

Baş nedimenin kekeleyerek anlatması sinirimi bozduğundan "Söylesene, kimmiş?" diye sorarak sesimi yükselttim.

"Eski kraliçe, Moon Yeun Ja."

Joseon: İntikamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin