Kral Lee Hyun Joon'un itirafından bu yana iki hafta geçti. Nasıl bir hamle yapacağımı bilemiyordum. Neden bu kadar düşünüyordum? Zaten amacım, intikam almak değil miydi yani? Onunla evlenerek amacıma yaklaşabilirdim. Aslında sanırım benim düşündüğüm iki şey vardı. İlki, kuzenim Hyun Joon'un Lee Min Young'a olan aşk itirafı. İkincisi ise... Neyse.
Kahverengi sandıktan çıkardığım kağıt parçasına bir şeyler yazmaya başladım. Fırçayı tutarken adeta titriyordum sanki.
Ardından kralın güvendiğim nedimlerinden birine gizlice bu mektubu ulaştırdım ki, verebilsin.Aradan beş gün geçmesine rağmen cevap gelmedi. Umudumu yitirdiğim bir anda Kralın baş nedimi tarafından bana bir mektup ulaştırıldı.
Mektubu açarken adeta ellerim titriyordu.
"Shin Yoora. Sana saygı duyuyorum ve istediğin şeyi kabul ediyorum. Gözlerinde Lee Min Young'u gördüğüm sürece geri kalan hiçbir şey önemli değil."Derin bir nefes aldım ve kendi kendime hafifçe tebessüm ettim. Sanırım hedefime adım adım yaklaşıyordum.
***
İki hafta içinde belirli hazırlıklar yapıldıktan sonra evden ayrılma vaktim geldi.
Binbaşı Shin, yani manevi babam, odama geldiğinde beni kırmızı hanbokla görünce gözünden bir damla yaş süzüldü.
"Son ana kadar vazgeçmen için dua ettim."
"Sana asla vazgeçmeyeceğimi söylemiştim. Üzgünüm."
"Seni seviyorum, kızım."Başıma gelecek her şeyin bedelini, manevi babam Binbaşı Shin de ödeyecekti. Lakin hiçbir zaman bunu yüzüme vurmadı. Sürekli yanımda olduğunu hissettirdi, her ne kadar yaptığım şeyi istemese de. Belki benim yüzümden kendisi ve ailesi zarar görecekti. Ama hala beni sevdiğini söylüyordu sadece.
Dışarıdan seslenildi:
"Efendim, saraydan size özel gönderilen tahtırevanınız geldi."
***Saraya geldiğimde büyük bir tören yapıldı. Cariyelik seviyemin 1.seviye olduğu ilan edilen resmi eğlence töreni sonrası, sarayda bizim için hazırlanan özel odaya geçtik.
Kral Hyun Joon ve ben... Başbaşa kalmıştık. Uzun bir sessizlikten sonra kıyafetlerini çıkarmaya başladı. Ben ise kızarmaya başladım.
"Kıyafetlerini çıkarmayacak mısın?"
"Ne?" Ciddi olmamalıydı.
"Sanırım benden korkuyorsun?"
Yutkundum. Bu odadan sağ salim çıkabilecek miydim?Kıyafetinin altındaki beyaz iç hanboka gelince durdu ve güldü.
"Sadece seninle uğraşıyorum. Hadi gel de kafandaki saçma sapan şu boynuza benzeyen şeyi çıkaralım."
Tebessüm ettim.Nazikçe kafamdaki şeyi çıkarmaya çalışırken oldukça yakın olmamız irkilmeme sebep olmuştu. Ama bundan hoşnut olduğumu da inkar edemezdim.
İç hanbokuma kadar dışımdaki kıyafetleri çıkardıktan sonra o bir köşeye, ben diğer köşeye öylece uzak bir şekilde sırtlarımız dönük yatıp yorganın altına girdik.
Uykum vardı ve oldukça yorgundum. Ama nasıl uyuyabilirdim ki? Kalbim deli gibi atarken? Sahi neden böyleydi? Bir erkekle aynı odada başbaşa olduğum için mi?
"Uyudun mu, Cariye Shin?"
Anlaşılan Kral Hyun Joon'da benim gibi rahatsız hissediyordu ve uyuyamamıştı.
"Hayır, efendim."
İkimizde aynı anda birbirimizden tarafa döndük. Kral Hyun Joon nazik bir şekilde hafifçe saçlarımı okşamaya başladı.Tuhaf hissediyordum. Hem hoşuma gidiyor, hem de sinirleniyordum. Kısa bir süre sonra konuşmaya başladı:
"Cariye Shin... Sana bir söz verdim. O yüzden endişelenmene gerek yok. Seni, Shin Yoora olarak sevmediğim sürece asla sana dokunmayacağım."Evet, endişelendiğim ikinci şey, buydu. Tabii ki de ailemi öldüren bir katilin oğlunun koynuna girecek değildim. Bu yüzden de biraz akıllıca düşündüm. Hem bir kadın olarak gururumu ezip ona gitmemiş oldum. Sonuçta zamanında "Gönlü bende olmayan adamı kral olsa dahi bende istemem" gibisinden şeyler söylemiştim. Hem de istediğim şeyi böylece elde etmiş oldum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Joseon: İntikam
Ficção Histórica1600'lü yıllarda Joseon Kralı Lee Dong Joon hastalığı nedeniyle vefat eder. Oğlu, veliaht prens henüz 13 yaşındadır. Ölen kralın kardeşi, Büyük Prens Lee Dae Joon, onun tecrübesizliğinden yararlanarak tahta geçer. Buna rağmen veliaht prens ve yandaş...