Bebeğime baktığımda Lee Kwan Joon ağabeyimi görüyordum. Bu içimde buruk bir hüzün bıraksa da mutlu ediyordu.
"Kwan Joon, bebeğim. Seni her zaman koruyacağıma söz veriyorum."
Keşke ağabeyim de bugünleri görebilseydi...
Baş nedimenin seslenmesiyle Ana kraliçe içeri girmişti. Bu esnada baş nedime, Kwan Joon'u kucağımdan alıp yan odaya götürdü.
"İyi misin?"
"Gayet iyiyim, majesteleri."
"Veliaht prensin göbek bağı düştüğüne göre yarın için baş şamanı çağıracağım."
(Joseon zamanında bebeğin ilk yıkanması şaman eşliğinde ayin yapılarak gerçekleşir.)
Gülümsedim ve "Peki, Ana kraliçem" diye yanıtladım.
Biraz sohbet ettikten sonra Ana kraliçe kendi konağına dönmüştü. Hava kararmak üzereydi.
Kral majesteleri akşam yemeği için hala gelmemişti. Belki de ben gitmeliydim.
Hizmetkârlarım ile birlikte yürürken kraliyet mektebine ait olan kütüphanede mum ışığı yandığını fark ettim.
"Bu saatte kraliyet mektebinde kim olabilir, Baş nedime?"
Kral majestelerinin kendine ait daha geniş bir kütüphanesi olduğu için burayı kullanacağını sanmıyordum.
"Belki de baş muallimdir. Bakmamı ister misiniz?"
***
Kral majestelerinin konağına geldiğimde birçok kitabın içine gömülmüş vaziyette buldum. Çok yorulmuş olmalıydı ki, uyuya kalmıştı.
Bu kadar çalışmasına neden olan şey ne olabilirdi?
Yanına yaklaştım ve onu uyurken izlemeye başladım. Gözlerini birden açtığında beni fark eder fark etmez kendine doğru çekti. Kollarıyla belimi kavradı ve "Özledim..." dedi.
Sesinden bir şeyler olduğunu anlamıştım.
"Bir şey mi oldu, majesteleri?"
"Hayır, sadece özledim."
***
Ertesi gün olduğunda bebeğin ayini için sarayda büyük bir hazırlık başlamıştı.
"Majesteleri, sizin için özel tasarlanan hanbokunuzu getirdim."
Baş nedimeye döndüm ve gülümsedim.
"Sende bir gün bana ihanet edecek misin, Baş nedime Ryu?"
"Majesteleri, o nasıl bir söz öyle? Ne haddime?"
"Bende buna inanmak istiyorum."
Üzerimi giyindikten sonra nedimeler tarafından yüzüme renk renk çiçek tozları sürülmeye başlanmıştı.
Nedimelerimden en genç olanı gülümseyerek "Kraliçe majesteleri, o kadar güzelsiniz ki... Saray dışına da nâmınız yayılmış. Halkın dilindesiniz. Herkes Joseon kraliçesinin ne kadar güzel olduğunu konuşuyor." diye başını eğdi.
Kahkaha attım.
"Ne kadar acı. Cömertliğiyle ve merhametiyle anılan soylu bir kraliçe olmak yerine güzelliğiyle dillere meze olan basit bir kraliçe olmuşum."
***
Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra ayinin yapılacağı konağa geldim. Baş şaman ile ana kraliçenin çoktan konağa gelmişti.
Ana kraliçe gülümseyerek "Veliaht prens nerede?" diye sordu.
"Birazdan baş nedimem getirecek."
Veliaht prensi buraya getirmek tehlikeli olabilirdi. Buna cesaret edemezdim, ne olursa olsun.
Kral majesteleri de nihayetinde gelmişti. Gergindim.
"Veliaht prens nerede, Kraliçem?"
Kral majestelerine bakarken veliaht prensin yıkanacağı su getirilmişti. O sırada nedimelerimden birisi de, Nam Hye Jung'u getirmişti.
"Beni emretmişsiniz, majesteleri."
Nam Hye Jung'a baktığımda o kadar öfkeliydim ki, boğazını sıkmamak için kendimi zor tutuyordum.
Sakin kalmaya çalışarak "Suya elini sok." dedim.
Baş şaman oturduğu yerden "Majesteleri, veliaht prensin yıkanacağı suya-" diye çıkış yapsa da bağırarak sözünü kestim.
"Suya elini sok dedim!"
Gözlerimi Nam Hye Jung'dan bir anlığına bile kaçırmamaya çalışıyordum. Nam Hye Jung korkudan titremeye başlarken Kral majesteleri büyük bir şaşkınlıkla "Neler oluyor?" diye sordu.
"Neden bunu Cariye Nam'a sormuyoruz?"
Cariye Nam'ın ağlamaya başlaması beni daha da öfkelendirmişti. Kendime engel olamadım ve boğazına yapışarak sıkmaya başladım.
"Hiç kimse bana ve aileme dokunmaya cesaret edemez, anladın mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Joseon: İntikam
Historical Fiction1600'lü yıllarda Joseon Kralı Lee Dong Joon hastalığı nedeniyle vefat eder. Oğlu, veliaht prens henüz 13 yaşındadır. Ölen kralın kardeşi, Büyük Prens Lee Dae Joon, onun tecrübesizliğinden yararlanarak tahta geçer. Buna rağmen veliaht prens ve yandaş...