Seo Hyun Ae.
Annesi gibi güzel ve parlak bir yüze sahipti. Bu zamana kadar tapınakta bir dine mensup büyüse de, saray dışında gördüğü Joseon hanımlarından etkilenmemesi mümkün değildi. O da artık yaşıtları gibi rengarenk hanboklar giyerek saçını örmek istiyordu.
Bir gündüz vakti tesadüfen köpekten korktuğu için ağaca çıktı. O an, gisaeng evinin konağının göründüğünü fark etti ve gizlice izlemeye başladı. Rengarenk hanboklar giyen gösterişli kadınlar... Kimi süsleniyor, kimi müzik çalgı aleti çalıyordu. Onlara özendi. Halbuki gisaeng evinde geceleri neler olduğunu bilmiyordu.
***
"Bende gisaeng olabilir miyim?"
"Gerçekten istiyor musun?"
"Evet."Gye Sang, odasında öfkeli ve endişeli bir şekilde oturuyordu.
"Böyle bir şey olamaz değil mi? Yok, hayır. Budist bir kız çocuğunun gisaeng evine alındığı nerede görülmüş?" diye kendi kendine konuşuyordu.
Baş gisaengin odasına girmesiyle düşünceleri bölünmüştü.
"Daha hazırlanmamışsın? Bu akşam Bakan Choi'nin geleceğini bilmiyor musun?"
"Nasılsa yaptığım tek şey, gayageum çalmak. Süsleyebileceğim bir yüzüm bile yok."
"En azından güzel bir kıyafet giy. Vücudunu ön plana çıkaran."
Gye Sang'ın aklı hala kızındaydı. Konuyu değiştirerek "O budist kıza ne olacak?" diye sordu.
Baş gisaeng "Sende şaşırdın değil mi?" diye kahkaha attı. Ardından devam etti.
"Yarın tapınağa gidip baş budist rahip ile konuşacağım. Kız, istediği sürece o da karşı çıkmayacaktır. Neticede kimsesiz yetim bir kız çocuğu. Gerçekten kim olduğu belli bile değil."
Gye Sang'ın içini korku ve endişe kaplamıştı. Ertesi gün erkenden kalkıp baş gisaengden daha önce baş budist rahip ile görüşmek için tapınağa gelmişti.
Tapınağın bahçesinde iki erkek çocuğu görmüştü. Onlar da budizm uğruna adanan yetim çocuklardandı.
"Çocuklar! Baş rahip nerede?"
"Beni mi arıyordunuz?"
Arkasına dönüp baktığında baş rahibi gördü. Baş rahip, Gye Sang'ı gördüğünde şaşırmıştı.
"Sen..." diyebildi.
"Beni tanıyor musunuz?"
"11 yıl önce Hyun Ae'yi getiren kişi sizdiniz."
"Gördünüz demek. Ama neden..."
"Neden bıraktığınızı anladım da o yüzden. Kızınızın burada daha güvende olacağını düşündünüz."
"Onu korumak istemiştim. Ama sanırım koruyamadım."
"Bazen ne kadar çabalasak da, kaderi değiştiremeyiz. Üzülmeyin, Buda'nın her kulu için ayrı bir öngörüsü vardır. Sonunda mutlaka iyi insanlar kazanacaktır."
Gye Sang'ın gözlerinden yaşlar süzülürken "Bu ne demek?" diyerek yanlarına geldi baş gisaeng.
Anlaşılan her şeyi duymuştu.
"Bunca zamandır bizi, öldüğüne inandırmaya çalıştığın kızın Seo Hyun Ae mi? Kadere bak. Kızın, kendi ayaklarıyla gisaeng evine geldi."
Gye Sang, gözyaşları içerisinde baş gisaengin ayaklarına kapandı.
"Lütfen görmezden gel. Ne istersen yaparım. Ama onu gisaeng evine alma, n'olur..."
Yalvarışları boşunaydı. Baş gisaeng, hışımla tapınağın içine girdiğinde ibadet eden Hyun Ae'yi gördü ve elinden tuttuğu gibi onu dışarı çıkardı.
Annesi ile Hyun Ae'yi karşıya karşıya getirdi. Hyun Ae, neler olduğunu bilmeden süslemeli bir peçe takan bu gisaeng kadına bakıyordu.
"Şimdi seni Joseon'un en çirkin gisaengi ile tanıştıracağım."
Baş gisaeng, Gye Sang'a yaklaşıp yüzündeki peçeyi bir anda çekiverdi. Yüzündeki derin yanık yarası o an, güneşte parlayıverdi.
"Annen, Hwang Gye Sang."
Hyun Ae, büyük bir şaşkınlıkla annesine bakıyordu.
"Annem mi?" dedi güçlükle.
Gye Sang'ın gözlerinden hala yaşlar süzülürken Hyun Ae koşarak annesine sarıldı.
"Joseon'un en çirkin gisaengi olabilirsin. Ama benim gözümde çok güzelsin."
Hyun Ae, annesinin bir gisaeng olduğunu zaten biliyordu. Kendisini arada bir uzaktan izleyen bu kadın, dikkatini çekmişti. Rüyalarında sürekli temsili bir anne görüp sayıklamaya başladığında baş rahip ona her şeyi anlatmanın Buda'nın yolunda da en doğrusu olduğuna karar verdi.
O gün, Seo Hyun Ae annesine ve tapınaktan ayrılıp kadınlığına kavuşabilmek için gisaeng olmayı tercih etti.
O gün, annesinin yıllarca korumaya çalıştığı tapınağa emanet edilen Seo Hyun Ae öldü, annesi gibi gisaeng olarak Hwang Gye Rang doğdu.
(Bir dahaki bölümde aynı şekilde yazarın anlatımından geçmiş olarak devam edecektir.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Joseon: İntikam
Historical Fiction1600'lü yıllarda Joseon Kralı Lee Dong Joon hastalığı nedeniyle vefat eder. Oğlu, veliaht prens henüz 13 yaşındadır. Ölen kralın kardeşi, Büyük Prens Lee Dae Joon, onun tecrübesizliğinden yararlanarak tahta geçer. Buna rağmen veliaht prens ve yandaş...