(Min Young'un anlatımına dönüş)
Kral Hyun Joon ile annesi nihayet kavuşmuşlardı. Karnımdaki bebeğime dokunurken Hanımefendi Qian Yi'nin ne kadar zor zamanlar yaşadığını düşündüm. Sevdiği adamı kaybetmiş, evladını yıllarca öldü bilerek yaşamış bir kadın olmak... Düşüncesi bile huzursuz ediciydi.
Ama çektiği derin acının sonunda mutluluğu elde edebilmişti. Hanımefendi Qian Yi, çaresizlikten evlendiği kocasına aşık olmuş ve sonunda oğluyla da kavuşmuştu.
Kocalarımız birlikte kraliyet merkez konağındayken biz de Hanımefendi Qian Yi ile benim konağımda çaylarımızı yudumluyorduk.
"Bir şey sorabilir miyim?"
Gülümsedi.
"Tereddüt etmene gerek yok, Kraliçe. İstediğin her şeyi sorabilirsin."
"Yeniden nasıl aşık olabildiniz? Yoksa eski kral Lee Dong Joon'a gerçekten aşık olmadığınızı mı fark ettiniz?"
Elindeki çay fincanını nazikçe bırakıp derin bir nefes aldı.
"Aşıktım, hem de fazlasıyla. Ama aşık olmak o aşkın sonsuz sürebileceği anlamına gelmez. Sonsuz bir aşk için karşılıklı fedakarlığa ihtiyaç vardır. Belki de sonsuz aşksa sonsuz fedakarlık yapılabilir. Ne olursa olsun sevdiğin kişinin yanında durman gerekir, elindeki bazı şeyleri feda etmen gerekse bile. Bizim aşkımız sonsuz değildi."
O an Hanımefendi Qian Yi'nin demek istediği şeyi anlamıştım. Bunları söylerken de kocasına sonsuz aşk duyduğundan emindi. O an, Ming elçisine söyledikleri kafamın içinde yankılandı.
"Ben hayatımı sonsuza kadar seninle birlikte ve senin Qian Yi'n olarak geçirmek istiyorum."
O an, Kral Hyun Joon'u sonsuz bir aşkla sevdiğimi fark ettim. Bu konuda tıpkı Hanımefendi Qian Yi kadar kendimden emindim.
Biz bunları konuşurken Ming elçisi ve Kral Hyun Joon içeri girmişti. İkimizde yüzümüzde tebessümle onlara baktık.
İkisi de ne olduğunu anlayamazken biz (ben ve Hanımefendi Qian Yi) gizlice gülüştük.
Kral Hyun Joon ve Hanımefendi Qian Yi, nihayetinde kavuşabilmişlerdi. Bu geç kavuşma onların yüzünde buruk bir gülümseme bırakmıştı.
Anne ve oğul, birbirinden farklı yerlere aittiler. Kral Hyun Joon, Joseon sarayına; Hanımefendi Qian Yi ise Ming hanedanlığına...
Hanımefendi Qian Yi ve Ming elçisi üç gün daha kaldıktan sonra geri dönmek üzere yola çıktılar.
"Hyun Joon, bana ihtiyacı kalmamış bir yaşta. Ben gerçekten anne miyim? Sanırım pek sayılmam. Çok şanslıyım ki, oğlum iyi bir şekilde büyümüş ve iyi bir aileye daha doğrusu sana sahip. Bu yüzden gönül rahatlığıyla gidiyorum."
Bunlar, Hanımefendi Qian Yi'nin gitmeden önce bana söyledikleriydi. O an, ölmediğim sürece mutlaka ne olursa olsun kendi evladımın yanında olmam gerektiğini düşündüm.
Anne olmak, Tanrı'nın kadına bahşettiği en büyük hediyeydi. Lakin bir sorun vardı.
"Çok mu kilo aldım ben? Göbeğime bakar mısın, baş nedime?"
Hamileliğim ilerledikçe aldığım kilolar da artıyordu. Kendimi sürekli bunu düşünürken buluyor ve çirkin hissediyordum.
Baş nedime olgun bir tavırla gülümseyerek yanıtladı.
"Majesteleri, içinizde bir can taşıyorsunuz. Bu oldukça doğal. Ayrıca hamileliğiniz boyunca daha da güzelleştiniz. Bir veliaht prens doğuracağınıza işaret sanırım bu."
"Gerçekten mi? Çok naziksin. Ama hanboklarımın içine sığamıyorum artık."
İçimde çocuk taşıyan olgun bir kraliçe olarak değil de, adeta çocukmuşum gibi dudağımı büzerek kenara oturdum.
"Terzihaneden geçen hafta ölçünüz alınmıştı. Öğleden sonra yeni hanboklarınızın hazır olacağını söylediler. Kıyafet konusunda endişelenmenize gerek yok, majesteleri."
***
Kral Hyun Joon ile birlikte onun konağında öğle yemeğimizi yiyorduk. Elimde olmadan karnıma dokunup aldığım kiloları düşündüğümden iştahım kapanmıştı.
"Bir şey mi oldu? Pek iştahın yok gibi."
"Acıkmadım."
"Hasta mısın acaba?"
Benim her zaman aç olduğumu mu söylemeye çalışıyordu?"Majesteleri, bir şey soracağım. Dün gece neden konağıma gelmediniz?"
Kesinlikle artık beni beğenmiyordu. Gitgide şişen bir kadını kim severdi ki?
"Hamileliğin ilerlediği için birlikte uyurken rahat edemeyeceğini düşündüm."
"Neden? Şişmanladığım için mi?"
Kral Hyun Joon birden kahkaha attı.
"Bu yüzden mi bu tuhaf halin?"
Bunda komik olan şey neydi? Beni daha da sinirlendiriyordu.
"Baş nedime!" diye seslendim. Baş nedime içeri girip Kral Hyun Joon'u selamladıktan sonra kalkmama yardımcı oldu. Göbeğim çok fazla şiştiği için artık yere oturup kalkmakta fazlasıyla zorluk çekiyordum.
"Ayrıca.. Ben hamile, şişman ve güçsüz bir kraliçe olduğum için beni görmek isterseniz konağıma gelirsiniz, beni yormayınız." diye devam ettim.
***
Binbaşı Shin'e olanları anlattığımda kahkahalara boğulmuştu bile.
"Baba!"
"Tamam, tamam." dedi kendini durdurmaya çalışırken.
"Benim güzel kızıma hamilelik çok ayrı yakıştı, bir kere."Gülümsedim. Keşke Kral Hyun Joon'da öyle düşünseydi. Binbaşı Shin babam olduğu için öyle diyordu.
"Keşke eski kraliçe ile Shin Tae Soon ağabeyimin de çocuğu olabilseydi..."
Eski kraliçenin yoz olması, bir sene önce hayatımı kurtarmamı sağladığı için beni mutlu etmişti. Ne tuhaf. Şimdi ise üzülerek iç çektiğim bir mesele olmuştu.
"Tanrı'nın layık gördüğüne hiçbir zaman şikayet etmemen gerektiğini sana söylemiştim, değil mi?"
Başımla onayladım.
***
Hava kararmadan önce Baş nedimem terzihaneden iki yeni hanbok getirmişti.
Gözümün ucuyla bakarken "Ben bu kadar şişman mıyım gerçekten?" diye iç geçirdim.
Baş nedime gülümseyerek "Boşuna kuruntu yapıyorsunuz, majesteleri. Çok güzelsiniz." diye cevapladı.
Hizmetkarım olduğu için böyle diyecekti tabii ki.
Bugün söylediklerimden sonra Kral majesteleri eminim ki, kalbimi hoş etmeye gelecekti. Güzel giyinmeliydim.
Kırmızı-siyah olanı tercih ettim.
"Bunu giymeme yardım et."
Baş nedime hanbokumun üst parçasını çıkarmama yardım ederken aniden odaya birisi girdi.
Baş nedimem "Bu ne cüret?!" diye bağırırken, bu pervasız cariyenin Nam Hye Mi olduğunu gördüm.
(Nam Hye Mi; Kraliyet baş mualliminin ortanca kızı. Kraliçenin sarayda cariyelik dönemindeyken arkadaşıydı.)
"Kraliçe majesteleri! O hanbokları kesinlikle giyemezsiniz, giymemelisiniz!"
Ne olduğunu anlayamazken Baş nedime birden elinde tuttuğu hanboku yere attı.
"Ellerim!.." diye bağırdı.
"Hanboklar, zehirli ipekten yapılmış!"
Baş nedimenin elleri çoktan zehirden morarmıştı bile. Ama neden ve nasıl?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Joseon: İntikam
Fiksi Sejarah1600'lü yıllarda Joseon Kralı Lee Dong Joon hastalığı nedeniyle vefat eder. Oğlu, veliaht prens henüz 13 yaşındadır. Ölen kralın kardeşi, Büyük Prens Lee Dae Joon, onun tecrübesizliğinden yararlanarak tahta geçer. Buna rağmen veliaht prens ve yandaş...