(Bu bölüm yazarın anlatımıdır.)
---45 Yıl Önce---
Joseon'un en gözde gisaeng evlerinden birinde bir bebek doğdu. Kaderi kendiliğinden çizilmiş. Daha küçücük bir bebekken bir gisaeng olacağı belli olan. Hem de 16 yaşında genç bir gisaeng tarafından doğurulmuştu.
Annesi Hwang Gye Sang babasını biliyordu. Çünkü bakireliğini verdiği adamdan hemen hamile kalmıştı. Kendinden 20 yaş büyük, o zamanın Kraliyet sekreteri Im Seung Joo.
"Onun benim gibi bir kaderi olmasın, lütfen ona sahip çıkın. Siz, onu korursanız, kimse bilmez." diye yalvarsa da, boşunaydı.
"Ne bileyim ben, o bebeğin benim kızım olduğunu? Kim bilir, kaç adamın altına yattın? Derhal defol. Bunu bir daha duyarsam, seni kendi ellerimle gebertirim."
Gye Sang, ne yapacağını düşünürken kızının kendisi gibi leş bir gisaeng hayatı yaşamasındansa tapınakta budist rahiplerle yaşamasının daha iyi olduğunu düşündü. Onu tapınağın önüne terk etti.
Gisaeng konağına döndüğünde büyük bir kıyamet koptu. O bebek, bir gisaeng kimliği taşıyordu. Bebeğin nerede olduğunu öğrenmek için Gye Sang'a ağır işkenceler yapsalar da öğrenememişlerdi.
Gye Sang'ın o işkencelerden birinden yüzünde derin bir ateş yanığı izi kalıvermişti. Güzelliğine hayran kalınan gisaenglerden birisi iken, artık yalnızca çöp gibi hissettiriliyordu. Genelde süslemeli peçeler takarak yüzünü gizliyordu.
Müzik yeteneği olan Gye Sang, gayageum (geleneksel bir telli çalgı aleti) çalıyordu. Müzik yeteneğiyle soylu adamları etkilese de yüzündeki peçeyi açtığı an, her şey bitiyordu.
"Bu ne ya? Ne kadar çirkin bir kadın!"
Uçkurunun derdine düşüp gisaeng evinde içki içerek kadınlarla oynaşan adamlardan bunu duymak da oldukça leşti. Yalnızca soylu bir aile tarafından erkek olarak doğarak her şeyi elde ediyorlardı.Gye Sang, sabrediyordu. Bir kızı vardı. O güvenle büyüyene dek de, sabredecekti.
Aradan on yıl geçti. Kızını uzaktan izlemeye devam ediyordu. Kızı tapınakta budist baş rahip tarafından büyütülmüştü, diğer yetim çocuklar gibi.
Budist baş rahip ona 'bilge' anlamına gelen Hyun Ae ismini vermişti. Hyun Ae tapınakta dindar bir şekilde yaşamını sürdürüyordu. Saçları düzenli olarak traş ediliyordu.
"Uzun saçlarını, leş adamlar okşayacağına... Tapınakta olman daha iyi."
Gye Sang, kızı için en doğru olanı yaptığını düşünüyordu. Kızının upuzun saç, rengarenk hanboklar hayal ettiğini bilmeden.
Gece vakti, soylu bir bey tarafından odaya çağırılmıştı Hwang Gye Sang. Bu, kızının babası Im Seung Joo idi.
"Uzun zaman oldu, Hwang Gye Sang."
Gye Sang, beyninden vurulmuşa dönmüşe döndü. On yıldır onu bir kere bile görmemişti.
"Öyle oldu, efendim."
Hiçbir şey olmamış gibi konuşuyordu.
"Seni özledim."
Bunun cinsel anlamda olduğu apaçık ortadaydı.
"Öyle mi? En çok neyimi özlediniz?"
"Güzel ve parlak yüzünü."
Gye Sang güçlü bir kahkaha attı. Yüzündeki peçeyi çıkardığı an, her şeyin biteceğini biliyordu.
Im Seung Joo'nun yanına yaklaştı. Elini, iki bacağının arasına soktu. Böylece tahrik olmasını sağlıyordu.
"Gözlerinizi kapatın." diye fısıldadı.
Im Seung Joo, bunun bir çeşit fantezi oyunu olduğunu düşünerek gözlerini kapattı.
O an, Gye Sang yüzündeki peçeyi çıkardı. Yavaşça tahrik ederek Im Seung Joo'nun boynunu öpmeye başladı. Onun tahrik oluşunun doruk noktasında durdu.
"Neden durdun? Devam etsene."
Karşısında uçkurundan gözü kör olmuş bir adam vardı.
"Gözlerinizi açınız, efendim."
Im Seung Joo gülerek gözlerini açtığında birden yüzündeki o leş kahkaha kayboldu. Gye Sang'a iğrenmiş gibi bakıyordu.
"Sen! O çirkin yüzünle beni nasıl öpebilirsin? Nasıl bu hale geldin? İğrenç yaratık!"
Öfkesini Gye Sang'ın üzerinden şiddetle çıkardıktan sonra odadan ayrılıverdi.
Aradan bir yıl geçti.
Baş gisaeng, gisaeng konağının bahçesinde bütün gisaengleri toplamıştı.
Hwang Gye Sang ise, baş gisaengin sağında öylece oturuyordu. Bir anda gisaeng konağının bahçe kapısında kızını gördü. Üstünde budist kıyafetleri olduğu halde burada ne arayabilirdi ki? İçini kaplayan bu büyük endişe, pek haksız da sayılmazdı.
Baş gisaeng, bu güzel kız çocuğunu fark etti. Yanına yaklaşıp gülümsedi.
"Hey budist çocuk! Burada ne arıyorsun?"
"Ben... Yani..."
"Söyle, çekinmene gerek."
Baş gisaeng, nazikçe Hyun Ae'nin elini tuttu. Eline dokunan bu sıcaklık, Hyun Ae'ye güven vermişti.
"Bende gisaeng olabilir miyim?"
(Gelecek bölümde geçmişten yazarın anlatımıyla aynı şekilde devam edecektir.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Joseon: İntikam
Fiction Historique1600'lü yıllarda Joseon Kralı Lee Dong Joon hastalığı nedeniyle vefat eder. Oğlu, veliaht prens henüz 13 yaşındadır. Ölen kralın kardeşi, Büyük Prens Lee Dae Joon, onun tecrübesizliğinden yararlanarak tahta geçer. Buna rağmen veliaht prens ve yandaş...