Hava karardığı halde Kral Hyun Joon konağıma gelmemişti. Bana kızgın olduğu için gelmiyor olmalıydı. Lakin dayanamayarak ben onun konağına gitmeye karar verdim.
Kral Hyun Joon'un konağına geldiğimde beni görmek istemediğini söyleyerek geri çevirmişti. Hizmetlilerimle beraber kendi konağıma dönerken saray bahçesinde biraz oturmaya karar verdim.
Baş nedimem "Saat biraz geç oldu. Tek başınıza burada durmasanız daha münasip olur. Olmadı, sabah geliriz hanımefendi." dese de aldırış etmedim.
"Baş nedime Hwang. Nerede yanlış yaptım sence?"
"Efendim?"
Gökyüzüne bakıyordum, dolunay gecesiydi."Kral'a güneş derler, kraliçeye ay. Bu yüzden -Güneşi Takip Eden Ay- isimli bir roman vardır. Sanırım ben o gökyüzünde de, romanda da olmayı hak etmiyorum."
"Hanımefendi, Cariye Shin... Neden böyle diyorsunuz? Sizde kraliyet ailesine aitsiniz. Kral majestelerinin kalbinin sahibisiniz."
Gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Baş nedimem beni rahatlatmak için tereddütle elimi tutmuştu.
"Ben de çok iyi ve zarif bir kadın olmak istedim. Sevdiğim adamın aşkının beni güzelleştirmesini istedim. Ama sonunda savaşmak zorunda bırakıldığım için çirkinleşenlerden oldum."
"Siz her zaman çok iyi ve zarif bir kadınsınız. Eğer bir şey yaptıysanız, bu sizin değil dünyanın çirkinliğindendir."
Konağıma döndüğümde baş nedimeden beni yalnız bırakmamasını istedim. Onun kucağına yattım ve uykuya daldım.
***
Ertesi gün Kraliçe için endişelendiğimden konağına gitmeye karar verdim. Konağına gittiğimde nedimeleri seslendiği halde hiçbir yanıt vermiyordu.
Baş nedimesi "Çok üzgün olmalı. Lütfen başka bir zaman geliniz." dedi. Ama onu görüp içimi rahatlatmak zorundaydım.
Bu yüzden izin almadan içeriye giri verdim. Onu uyuya kalmış bir vaziyette gördüm. Yanına yaklaştığımda bileğinin kesik olduğunu gördüm. İntihar etmişti!
"Kraliçe! Majesteleri! Hey! Kraliçe!"
Bağırmaya başladım. Onu kaldırmaya çalışsam da kucağıma düşüverdi."Hemen kraliyet baş hekimini çağırın! Derhal!" Bir yandan da Kraliçenin başında ağlayarak, ona dokunarak onu uyandırmaya çalışıyordum.
"Lütfen ölme, özür dilerim."
Gözlerini hafifçe aralamasıyla "Kraliçe majesteleri! Lütfen kendini kaybetme. Kraliyet baş hekimi birazdan gelir." diye elini tuttum.Güçlükle "Cariye Shin... Bu sefer olmaz. Bu sefer ölmeme izin ver." diyebildi. Ne diyordu?
İşte o an Kraliçenin bahsettiği ilişkimizi hatırladım.
Benim yaşlarımda bir kız, uçurumun kenarında duruyordu. O zamanlar ağabeyim yeni tahttan indirilmişti. Biz saraydan kovulmuştuk, eski kraliyet konağında yaşıyorduk.
"Ne yapıyorsun? Yapma!" diye bağırdım.
"Uzaklaş buradan! Rahat bırak beni! Dayanamıyorum!"O an o kızın gözlerine baktığımda kendimi gördüm. Kader, küçük yaşta bizi yaşamak istemeyecek kadar yaralamıştı. İkimizde acı çekiyorduk.
"Yaşamak zorundayız!" diye bağırdım birden. Ne olduğunu anlayamadan bana dönüp baktı.
"Ne kadar acı çeksek de, yaşamak zorundayız! Lütfen elini ver. Lütfen ölme! Eğer öleceksen birlikte ölelim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Joseon: İntikam
Ficción histórica1600'lü yıllarda Joseon Kralı Lee Dong Joon hastalığı nedeniyle vefat eder. Oğlu, veliaht prens henüz 13 yaşındadır. Ölen kralın kardeşi, Büyük Prens Lee Dae Joon, onun tecrübesizliğinden yararlanarak tahta geçer. Buna rağmen veliaht prens ve yandaş...