8. [Mendil]

12.4K 1.6K 183
                                    

Göz kapaklarım titriyordu, nefesimi tuttum istemsiz, içimde kocaman bir korku, düşmekten değil gözlerimi açınca kiminle karşılaşacağımı bilememektendi.

Gözlerimin altındaki karanlıkta kaybolur gibiydim. Işığın ardındakini bilmemek karanlığı daha korkunç hale getiriyordu. Saliseler uzadıkça uzadı artık karşılaşma zamanıydı.
Titreyen göz kapaklarımı yavaş yavaş araladım. Sonunda tamamen açtım gözlerimi, hızlı nefes alıp verişini gözüm kapalı olmasına rağmen hissetmiştim ve hala hızlı nefes almaya devam ediyordu. Dağılmış siyah uzun düz saçları dolgun kaşlarını kapatmış uzun kirpiklerine kadar değiyordu. O kirpilerin altında bana doğru parlayan deniz yeşili gözleri vardı.

Yüzümün her yerini her santimini inceliyormuş gibi bana bakıyordu.
Benim ellerim onun boynuna dolanmıştı, o ise belimden ve bacaklarımdan düşmemem için beni sımsıkı tutuyordu.
Düşerken pirikete sürtünen ve bir kaç saniyedir olanlardan ötürü acısını hissetmediğim bileğim hala kanıyordu.

Kaçarken yaşadığım panik, yakalanmamaya çalışma heyecanı ve düşme korkusu birleşince yaşadığım küçük şoktan olsa gerek hala tepkisizdim.
Onun suratında benim gibi donuk  ifade, bu donuklağa rağmen kapalı dudaklarında hafif bir tebessüm vardı.

Beni hala yere indirmemişken "İyi misiniz?" diye fısıldadı.
Bu soru sayesinde içinde bulunduğum bir dakika bile olmayan kısacık bu anın, adeta yüzüme soğuk su gibi çarpmasıyla idrak edince, sirkelenip kendime geldim.
Aynı anda beynimde çakan şimşek, bedenimi saran utanç, sinir ve günaha batma korkusu beni bir alev topuna çevirdi.

"Hey! N'apıyorsunuz siz!? Ben size bir daha bana dokunmayın demedim mi!? Ne hakla beni kucaklarsınız! Derhal beni yere indirin! Hemen!"

O da anın şokunu benim sert çıkışımla atlatıp, yavaşça ve incitmemeye dikkat ederek beni yere bırakırken "Aa evet tabii..." diye mırıldandı, ondan geriye doğru uzaklaşıp, kendime çeki düzen verdim. Kaşlarım sinirimi ispat edercesine çatıktı, gözlerim onun gözlerine bakmamak için kendine uygun yer arıyordu. Sesim ciddiyetime eşlik edecek kadar net ve keskindi.

"Neden beni tutup çektiniz? Bana neden dokunuyorsunuz ya? Bu ne rahatlık! Bu ne kendini bilmezlik! Dokunamazsınız bana! Anlıyor musunuz!? Bana, dokunamazsınız!"

Yüzünde şaşkın bir ifade oluştu, belli ki şaşkınlığı durumdan değil söylediklerimden kaynaklanıyordu.

"Tamam tamam sakin olun, sinirlenmeyin, bu kadar büyük tepki vereceğinizi beklemiyordum."

"Tepkim az bile! Nedir bu namahremi kucaklama merakınız? Uzaklaşın benden ya! Arkamdan, sağımdan, solumdan, uzaklaşın!" 

"Biraz sakin olur musunuz artık."

"Olmuyorum sakin falan! Arkamdan gelmeseydiniz beni tutup çekmeseydiniz gayet sakindim!"

"Arkanızdan gelmek zorundaydım çünkü çaktırmamaya çalışsanızda bahçede ki tavrınız sizi ele verdi. Ben bir polisim bunun için eğitim aldım, beni iki lafla atlatıp okuldan kaçamazsınız."

Murat konuşurken onun boynunun arkasından öne doğru süzülen kanı farkettim. Bileğimin kanı Murat'ın boynuna sürülmüştü, gözlerim kana ilişiği anda onun da fark edip elini boynuna atması bir oldu.
Islanan elindeki kanı görünce hemen gözleri bileğime kaydı. Yaramı görünce benim yerime acı hissetmiş gibi yüzünü buruşturdu, ellerini benim ellerime doğru uzatınca hemen hızla arkama sakladım.

"Hayır tutamazsınız!"

"Tamam... Tutmuyorum...
Ama kötü soyulmuş, iyi görünmüyor. Pansuman yapılması lazım."

Kalem ile KelepçeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin