Mahkeme gününün ardından bir hafta geçmişti. Olanlardan abime bahsetmedik, okulunun son senesi olduğu için benim yüzümden etkilenmesini istemedim. Babamlarda oldukça etkilenmişti ama okul birincisi olduğumu öğrendiklerinde yaşadıkları gurur duygusu gerginliklerini bastırmıştı. Bunların yanı sıra okul müdürü tüm okulun önünde yaşananlardan dolayı üzüntü duyduğunu ve okulumuz adına büyük bir gurur kaynağı olduğumu söyleyerek birincilik ödülümü verdi. Müdür ödülümü verirken Tahir hoca utancından başını kaldırıp bana bakamadı. Aynı gün gitmek istemesem de Selim hocanın zoruyla ve yanımda gelerek manevi desteğiyle valinin düzenlediği okul birincileri ödül törenine de katılıp ödülümü aldım. Ne okul töreninde ne de valilik töreninde uzun bir konuşma yapmadım, sadece teşekkür edip yerime geçtim. Tabii duyan akrabaların arayıp anneme ve babama tebrik ederiz konuşması yapınca onların teşekkür konuşmaları benimkinin açığını kapatıyordu. Her telefonda biraz daha benimle gurur duyuyorlardı.
O stres ve gerilim dolu günden sonra sakin geçen bir hafta olmuştu. Her haftanın sonunda okulun kapanmasına daha az kaldığı gerçeği ve ikinci oturum üniversite sınavına da az kaldığını dolayısıyla lise hayatımın son bir buçuk ayını yaşadığımı hatırlatıyordu.
Merve'yle bu son zamanları iyi değerlendirip hedefimize ulaşmak için elimizden geleni yapıyorduk. Orta okuldan beri birbirimize söz verdiğimiz gibi ülkenin en iyi üniversitesinin ilahiyat fakültesini kazanıp birlikte ev tutacak ve birlikte üniversiteyi bitirecektik. Merve de ilk sınavdan oldukça yüksek almış, benim gibi hedefimize baya yaklaşmıştı. Hayalimize giden bu yolda az kalan zamanı daha da iyi değerlendirmek için okul çıkışı bize gidip benim odamda son ayın çalışma takvimi çıkarırken Merve aklına gelen ani fikirle sohbetin ortasında heyecanla atıldı.
"Mukaddes! Bu hafta gelip bizde kalsana."
"Siz de mi? Nerden çıktı şimdi birden bire?"
"Annem ve babam yarın bir haftalığına İzmir'e gidecekler amcam hasta, babam yanında olmak istiyor annem de hem amcam için hem de yengeme destek olmak için ben de gideyim dedi. Ben okul ve sınav var diye kalacağım için beni teyzeme bırakmayı düşünüyorlar. Sen yanıma gelirsen teyzeme gitmeme gerek kalmaz ikimiz kalırız biz de çalışırız olmaz mı?"
"Bilmem ki, güzel olur aslında ama bizimkiler izin verirler mi?"
"Sen o işi bana bırak ben Ferda teyzeyi ikna etmenin bir yolunu bulurum o da babanı ikna eder." diyerek şimdiden izni kapmışcasına sırıtmaya başladı.
Beni de sırıtışına ortak ederken o anda odamın penceresine atılan taşla neye uğradığımızı şaşırdık. İkimizde aynı anda pencereye bakarken "hiihh" diye irkilip elimizi göğsümüzün üstüne koyduk. Sohbete daldığımız için hava kararmıştı. Taş atana bakmak için önce odanın ışığını kapatıp perdeyi kafamıza baş örtüsü yaparak yukarıya kaldırdık.
Aşağıda elinde yine atmaya hazırladığı taşı bizi görünce kızmayayım diye otuz iki dişini gösterip tatlılıkla sırıtmaya çalışarak elinden atan Murat'la karşı karşıya geldik.
"Yok artık! Senin pencerenin hangisi olduğunu nerden biliyor?" diye şaşkınlıkla gülmeye başladı Merve.
Ben çatık kaşlarımla hala aşağıya bakarken "Bu ilk değil ki, daha önce yine atmışlığı olduğu için bu konuda bilgili beyefendi." dedim.
Murat kafasıyla bana selam verip pencereyi açmam için eliyle işaret yaptı, yanımda Merve'yi beklemediği için bir an ona da selam verme gereği duyup aynı şekilde kafasıyla ona da selam verdi.
Merve gülüp daha fazla mahcup olmasın diye olsa gerek perdeyi indirip perdenin arkasından izlemeye başladı. Ben hala perde başımda örtüyken pencereyi açıp ayağıya doğru eğildim, dişlerimin arasından "Senin burda ne işin var!? Pencereme neden taş atıyorsun ve dördüncü kata kadar atmayı nasıl başarıyorsun?" dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalem ile Kelepçe
Spiritualİslam, aşk, mizah ve aksiyon dolu bir kitap... "Hayır! Lütfen kelepçe takmayın! Ben kaçmam zaten, lütfen takmayın." "Sana uzat elini dedim!" diye sert şekilde tekrar etti memur. Onun tekrarına karşı bende tekrar rica edip takmamasını istedim ama d...