48. [Kalplerimiz Bir]

8.4K 998 428
                                    

Yine aynı anda birbirimize
"Aynı kişiyi mi düşünüyorsun?" diye sorduk.

"Hayır ya o olamaz, benzettik." dedik.

Yağmur ve Gülsüm şaşkın şaşkın bize bakıyordu. Konu nedir diye sordular ama ben ve Merve ihtimal vermediğimiz için önemsiz deyip bahsetmedik. Bu sırada Selim hoca genç adamla konuşmasını bitirmiş bahçe kapısını kapatmış, okulun merdivenlerine doğru yürüyordu.

Benle Merve'de gözlerimizle takip ediyorduk. Derken hoca bize döndü, ikimizde ona baktığımızı görmesin diye  aynı anda kafamızı çevirdik ama malesef çoktan görmüştü. Bizim ona baktığımızı görünce merdivenlerde olduğu yerde durup panikle bahçe kapısına baktı sonra tekrar bize döndü. Yüzü bir an da buz kesmişti, yakalanmışçasına bir tavır içindeydi.

Hızla merdivenlerden inip yanımıza doğru yürümeye başladı. Bize doğru yürüdüğünü görünce Merve'yle bakıştık. Derken yanımıza vardı ve tepemizde dikildi, yüzüne yerleştirdiği samimiyetsiz sırıtışla konuşmaya başladı.

"Afiyet olsun hanımlar."

"Sağolun..." dedik gür çıkmayan sesimizle.

"Hadi gelin kantine size tatlı ısmarlayayım!" dedi aniden.

Kızlarla birbirimizin yüzüne baktık, ben dahil diğer kızların da yüzlerinden istemediğini alınca söze gerek duymadan onların yerine de ben cevapladım.

"Sağolun hocam yemiş kadar olduk."

Ama Selim hoca kabul etmedi ve itiraz etmeye başladı.
"Hadi hadi kalkın itiraz istemem elinizdekilerde bitmiş zaten yemekten sonra tatlı iyi gider. Hadi hanımlar!." dedi.

Kızlarla tekrar ne yapalım diye birbirimize bakınca kararımız değişmemişti, halen hiçbirimiz istemiyorduk. Bu sefer Yağmur devraldı.

"Hocam istemiyoruz sağolun Mukaddes'in de dediği gibi yemiş kadar olduk."

Selim hoca gereksiz bir ısrar içindeydi.
"Ben de itiraz istemem dedim. Hem hayırdır illa ısrarla istemiyorsunuz, bir sıkıntı mı var?" dediğinde bu sefer Merve cevapladı.

"Hayır aslında ama..." 

Hoca Merve'nin sözünü keserek
"Ama yok kalkın hadi!" dedi.

Mecburen kızlarla birbirimize bakıp kurtulamayacağımızı anlayınca gidelim anlamında birbirimize işaret yaptık ve ayaklandık. Birlikte kantine gittiğimizde bizi kızlarla yuvarlak masalardan birine oturttu kendiside tatlı almaya gitti. O gidince Gülsüm masanın ortasına doğru eğilip fısıldadı.

"Bu hocada bugün kesin bir şey var, resmen zorla getirdi bizi buraya, niye böyle ve neden bize ısrarla tatlı ısmarlayası tuttu? Aranızda fikri olan var mı?"

Kimse anlam verememişti, fısıltısına fısıltıyla onun gibi anlamadığımızı dile getirirken hoca bize doğru yaklaştığı için duymasın diye hızla sessizleştik. Selim hoca elinde tepsiyle masaya geldi, tepside beş tabak, tabaklarda da halka tatlılar vardı, birde su ve bardakları.
Keyifle masaya oturdu ve tepside ki tabakları tek tek bir garson gibi önümüze verdi. Ardından su şişesini açıp bardaklara doldurup onları da tek tek tabağımızın yanına koydu. Biz şaşkın şaşkın onu izliyorduk.

Kimse yemeye başlamayınca
"Ee hadi kızlar başlasanıza öğle arasının bitmesine az kaldı." dedi.

Kendisi tatlısını yemeye koyulurken biz de çekine çekine yemeye başladık.
Gülsüm merakımızı gidermek için dayanamayıp sordu. "Hocam güzel bir haber mi aldınız? Tatlı konusunda baya ısrarcı oldunuz bir nevi kutlama gibi mi?"

Kalem ile KelepçeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin