Yüzüm hala cama dönüktü. Doğru mu duydum diye donakaldım. Nefes alışverişlerim inadına hızlı. Camı aşağıya indirdim. Zor olsada yüzüme çarpan rüzgarla kendime gelmeye çalışıyordum. Bir gün evleneceğim seninle diyen birine ne cevap verilirdi bilmiyorum. Cevapsız bırakıp onayladığımı sanmasını da istemiyordum. Yüzüm hala cama dönük söylediğini anlamamış ya da anlamış umursamamış tavrı takınarak ters cevapladım.
"Bu neydi şimdi? İngilizce mezunusun diye havalı olmak istediğinde İngilizce mi konuşuyorsun?"
Güldü, yüzünü görmüyordum ama duydum, gülüşü mutluluk gülüşüydü. "İngilizce mezunu olduğumu nerden biliyorsun?" dedi.
Evet. Potun kralını kırmıştım. Tüm mimiklerim hareketsiz kaldı. Araştırıp öğrendiğim bu bilgiyi o söylemeden söyleyince bütün ona karşı ilgisiz duruşlarım büyük bir darbe almıştı. Şimdi ne de söylesem inanmayacak onu araştırdığımı öğrendiği gerçeğini değiştirmeyecekti.
"Havalı gözükmeye çalıştığını kabul ediyorsun yani." dedim işe yaramayacaktı biliyorum ama lafı değiştirmeyi deniyordum.
"Değiş değiş ben anlayacağımı anladım." dedi yine o gülüşüyle. "Ayrıca benim havalı olmak için bir çabaya ihtiyacım var mı sence?"
"Peki benim senin havalı olman umrumda mı sence?" dedim cama dönük olduğum halde iyice dönüp elimi yüzüme yaslayarak.
"Demin söylediğim ingilizce cümlenin anlamını bilmene rağmen kafamı kırmaman umrunda olduğumun bir kanıtı bence." dedi kendinden emin bir ses tonu ile.
"Öyle mi? O zaman şu an kafanı kırmamı istemiyorsan sus ve dön önüne!" dedim ciddi ciddi ve hızlıca sıralayarak.
Bu kez sustu ve önüne döndü ama bunları yaparken gülmeyi de ihmal etmedi. Aradan kısa bir zaman geçti. Başımı yavaşça camdan önüme doğru çevirip ne yaptığını görmek için gözümün ucuyla ona baktım.
Sol elinin parmaklarıyla sağ bileğindeki üzerinde 'dua et' yazılı bileklikle oynuyordu.
Bu bileklik? Evet benim bilekliğimdi, aylar önce Kartal'ı Murat'ın gişesine bıraktığımda fark etmeden kutusunun içine düşürmüştüm. Ona baktığımı görmesin diye tekrar çevirdim başımı. O görmese de dudaklarım bu ayrıntıya tebessüm etmişti.Öndeki çiftlerin konuşması da bizimle aynı sürede bitmiş ve ortam sessizleşmişti, derken Melih dikiz aynasından arkaya Murat'a baktı.
"Ee devrem nasıl gidiyor işler?"
Murat kafasını kaldırıp bileklikle oynadığı eliyle önüne düşen saçını arkaya doğru düzenleyip cevapladı.
"Gayet iyi daha da iyi olacak umarım."Melih'in ardından Merve bu kez sordu.
"Yarın mezuniyet var gelecek misiniz siz de?"Murat'a yönelttiği bu sorunun cevabını ben de merak etmiştim o cevap verene kadar inşallah gelmez diye içimden üst üste dua geçirirken
"Geliyorum tabii ki." deyince tahmin ettiğim olduğu için çokta şaşırmadım.
Hiçbir fırsatı kaçırmayacağını öğrenmiştim artık.Yol bitmiş eve gelmiştik, Murat hızla arabadan inip koşar adımlarla benim tarafıma geldi ve kapımı açtı.
O kapımı açtığı için kendi tarafımdan inmedim ve yana kayıp onun oturduğu taraftaki diğer kapıyı açıp oradan indim.
İnince bakmıyormuş gibi yapıp ona baktım, eli hala kapının kolunda şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Havva'nın düğününde yaptığını unuttum sanki...Merve elimdeki bir kaç alışveriş paketini elimden alıp Melih'e döndü.
"Bıraktığın için sağ ol, biz Mukaddes'lere gidiyoruz akşam konuşuruz." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalem ile Kelepçe
Spiritualİslam, aşk, mizah ve aksiyon dolu bir kitap... "Hayır! Lütfen kelepçe takmayın! Ben kaçmam zaten, lütfen takmayın." "Sana uzat elini dedim!" diye sert şekilde tekrar etti memur. Onun tekrarına karşı bende tekrar rica edip takmamasını istedim ama d...