İçimde kelebekler uçuşmaya başladı. Rengarenk kelebekler. Şiire kanat çırpıyorlardı. Elimi göğsümün üstüne koydum, kelebeklerimden güç alıp sakinleşmek için. Çünkü heyecanım beni ele verecek diye korkuyordum. Ama o hiç korkmuyordu, aksine heyecanını belli etmek, artık içindeki kelebekleri benim kelebeklerimle tanıştırmak istiyordu.
Gülümserken kısılan deniz yeşili gözleri, sağ yanağında ki derin küçük gamzesi, rüzgarda dalgalanan siyah düz saçları, yer yer unlanmış olsada yinede şık lacivert takım elbisesi ile diz çökmüş, elinde beyaz bir ip yüzükle, bana 'Yaşlan benimle' dedi...
Öyle bir zamanda ve mekanda söyledi ki, kaçamıyordum bile. Ama bu kez kaçmakta istemiyordum.
Her genç kıza bir un kamyonunda, üstü başı un olmuş halde, un çuvalının naylon ipinden bir yüzükle evlenme teklifi nasip olmaz herhalde.İçimdeki kelebekler bu kez Murat'tan yanaydı ama bu onu bilmediği ve muhtemelen terslememden korktuğu için endişeyle titriyordu. Sessizce benden bir tepki bir cevap bekliyordu. Sonunda dayanamadı.
"Ee..?"
"Ne ee..?"
"Cevap?"
"Ne cevabı?"
"Sorumun cevabı?"
"Hangi sorunun? Soru mu sordun? Ben güzel bir şiir dinledim sadece. İçinde bir soru yoktu."
"Vay... Esas soruyu duymadan cevaplamam diyorsun yani."
"Bilmem esas soru ne ki bir duymam lazım önce."
Gülmeye başladı, diz çökmüş halini, bana uzatmış olduğu yüzüğü tuttuğu elini hiç bozmadan boğazını temizleyip konuşmaya başladı.
"Peki. Sayın Mukaddes Atahanlı.
Bu karşında gördüğün adam senin duruşuna, kararlarına, niyetlerine, vazgeçişlerine, oturuşuna, kalkışına, hızlı hızlı yürüyüşüne, sağa veya sola dönüşüne, ellerine, ellerinin üstündeki damarlarına, avuç içi çizgilerine, susuşuna, sakinliğine, deliliğine, azarlayışına, bağırışına, kızışına, terslemene, sinirlenmene, tokat atışına, affetmeyişine, konuşmama izin vermemene, küsüşüne, trip atışına, inadına, sabrına, sadeliğine, masumluğuna, yardım severliğine, vicdanına, imanına, dinine bağlılığına, hafızana, fark edişlerine, aldırmayışlarına, ertelemelerine, tez canlılığına, etik oluşuna, kararlı duruşuna, gücüne, zayıflığına, korkuna, korkusuzluğuna, heyecanına, okumalarına, yazmalarına, telefon tutuşuna, başını kaldırmadan konuşmana, çattığın kaşlarına, gülüşüne, gülerken kısılan gözlerine, yüzüne, özüne, karakterine, asaletine, insanlığına, ruhuna, kalbine deliler gibi aşık.Bu adam seni bir kadın en fazla ne kadar çok sevilebilirse o kadar çok seviyor.
Bıkmadan, usanmadan, vazgeçmeden, sabırla, ısrarla, inatla, umutla, imanla seviyor. Sabah uyanınca yanında sen ol istiyor. Eve geldiğinde kapıyı açan sen ol istiyor. Yemekte tuzu uzatır mısın diye sana sormak istiyor. Çorabının tekini bulamayınca sana sormak istiyor.
İşe giderken evden dualarla sen uğurla istiyor. Birlikte aynı filmi izleyip aynı yerde gülmek ya da ağlamak istiyor.
Gözlerinin içine bakmak ve elini tutup hiç bırakmamak istiyor. Çoçuğu olursa sana anne desin istiyor. Bu adam daha bir sürü şeyi seninle beraber yapmak,
seninle biz olmak istiyor.
Ve bu adam sana tüm kalbiyle soruyor;
Benimle evlenir misin?"Sözleri bittiğinde ben de bittim. Duyduklarım ömrümde duyduğum en güzel cümlelerdi. İçimdeki kelebekler kalbimin üstüne kondu. Onlar bile bu kadarını beklemiyordu. Tatlı bir rüzgar esti. Yüzümde oluşan gülümsemeyi saklayamıyordum. Artık saklamakta istemiyordum.
Söylerken sesim titresede
"Evet!.." dedim tüm gücümle. Der demez ellerimi yüzüme kapattım, heyecanımı, utancımı saklamaya çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalem ile Kelepçe
Espiritualİslam, aşk, mizah ve aksiyon dolu bir kitap... "Hayır! Lütfen kelepçe takmayın! Ben kaçmam zaten, lütfen takmayın." "Sana uzat elini dedim!" diye sert şekilde tekrar etti memur. Onun tekrarına karşı bende tekrar rica edip takmamasını istedim ama d...