Adımlarım son bulunca karşısında durdum, gözlerim ellerimdeydi, stresten onlarla oynuyordum.
"Buyrun?" dedim, başım yine yerdeydi.
"Dakikalardır kameradan sizi izliyorum, saklanmak için kör nokta seçmişsiniz ama müdürün odasının çevresinde dolanan ya da yanınıza gelen arkadaşları görebileceğimi unuttunuz sanırım. Belli ki birşeyler oluyor, bir işler çeviriyorsunuz, sırf işin içinde siz de varsınız diye sabrettim, yanınıza gelmedim, her ne yapıyorsanız sonuçlayın istedim, ama şimdi durulduğunuza göre işiniz bitti galiba, o yüzden n'oluyor bana da anlatacaksınız."
Hesap soran cümleleri, hala göğsünde kovuşturduğu elleri üzerindeki üniforma ile iyice sorgudaymışım gibi hissettirse de, az önce ki öğrendiğim arkadaş ihaneti ve yaşadığım hayal kırıklığı bu sorgu tarzıyla birleşince içimdeki dişliye dişli Mukaddes'i çıkardı.
"Allah Allah ya! Bu okul da iyice biri bizi gözetliyora döndü. Sürekli bizi izliyorsunuz, güvenliği sağlamak sürekli öğrencilerin her adımını izlemek anlamına mı geliyor? Okul içinde şahsi işlerimiz olamaz mı? Ayrıca anlatmak zorunda mıyım?"
"Her öğrenciyi izlemiyorum, bu bir. Ve evet zorundasınız, bu da iki. Şimdi lafı dolandırmayın, sizi dinliyorum..."
"Hayır zorunda değilim, bu bir. Ayrıca sizinle konuşmakta istemiyorum bu da iki. İyi günler." deyip arkamı döndüm, döner dönmez arkamdan bir çırpıda seslendi.
"Peki. Ben de müdürden öğrenirim o zaman..."
Yerimde durdum, arkam hala dönüktü, gözlerimi kapattım, derin bir iç çektim, yine tehdit ediliyordum.
Yavaşça tekrar ona doğru döndüm, bir an bile tereddüt etmeden hızlı hızlı ve kararlıca cevap verdim.
"Mesleki deformasyon herhalde, sürekli işinizi tehditle halletmeye çalışıyorsunuz. Üstünüzdeki üniformadan da gidip müdüre söylemenizden de zerre çekinmiyorum, müdürün yanına gitmeye alışkınım bir kez de sizin ispiyonlamanızla gitmiş olurum, buyrun yol orda gidip söyleyebilirsiniz."
Bitirir bitirmez arkamı döndüm, adımlarımda cümlelerim gibi hızlıydı. Bu kez arkamdan seslenmedi ya da durdurmadı.
Gidip söyleyecek miydi bilmiyorum ama söylememesi gözümdeki karakterini bir tık üste çıkarırdı. Bakalım çıkabilecek miydi?Kantine gidince kızlar yuvarlak masa etrafında beni beklerken içtikleri çaylarını yarılamıştı. Beni görünce meraklı gözlerle izlemeye başladılar. Sandalyeyi çekip oturup onlarla konuşmaya başlayıncaya kadar sürdü bu bakış.
"Ne oldu?" dedi Yağmur.
"Yok bir şey." dedim zoraki bir tebessümle.
Merve elimi tuttu.
"Sen de bir çay iç istersen.""Yok, canım istemiyor."
Murat yüzünden aklımın içindekiler sıra olarak yer değiştirmiş olsada hemen kendimi toparlayıp asıl konuya geri döndüm.
Yaptığımız planın iyi gitmesi sonucunda sınıfta ki sürekli beni şikayet eden kişileri çok şükür bulmuştum. Soru işaretleri gitti diye rahatlamıştım ama şimdi öğrendiklerim o soruları aratır olmuştu.Tenefüs zilinin çalmasıyla kızlarla beraber sınıfa doğru yürümeye başladık. Ben en önde yürüyordum, arkamda Merve, Yağmur ve Gülsüm yan yanalardı.
Uzun okul koridorunda, sanki kırmızı halıda yılın ödülünü almış teşekkür konuşmasını yapmaya gidiyormuş ve bütün gözler üzerimizdeymiş edasıyla yürüyorduk.Beyaza boyanmış okul duvarları, sağ ve solda kapıları sütlü kahverengi karşılıklı sınıflar, o sınıflardan bize bakan meraklı ve fısıldayan kızlar, her sınıfın arasında kız lisesi koridoru olduğunu belli eden ince boydan aynalar, evet, biraz atmosfer olarak ödül töreni konuşmasına gidildiği değilde, kız kavgasına gidildiği belli etsede biz yine de havamızdan taviz vermeyiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalem ile Kelepçe
Spiritualİslam, aşk, mizah ve aksiyon dolu bir kitap... "Hayır! Lütfen kelepçe takmayın! Ben kaçmam zaten, lütfen takmayın." "Sana uzat elini dedim!" diye sert şekilde tekrar etti memur. Onun tekrarına karşı bende tekrar rica edip takmamasını istedim ama d...