Ezan sesi...
Ne güzel geliyordu sabah ezanının sesi...
Sabah ezanı için kurduğum alarmı kapattıktan sonra ezan o kadar güzel okunuyordu ki pencereyi açıp tatlı bir esinti havasının yüzüme vurması eşliğinde bitene kadar dinledim. Huzur buluyorumdum sabah namazlarında. Dünya uyurken sadece ben Allah'ın huzurundaymışım gibi hissediyordum.Kalkıp abdestimi aldım, seccademi serip namazımı kıldım.
Namaz kılmaya başladığım ilk zamanlardan beri babamın bana öğrettiği, her namaz sonrası ettiğim, Peygamber efendimizin (sav) sık sık yaptığı duayı yine etmek için ellerimi semaya kaldırdım."Allah'ım! Âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, yaşlılığın getirdiği tâkatsizlik ve bunaklıktan, kasvetten (katı kalplilikten), gafletten, yokluktan, zilletten, mal ve hayır azlığından, meskenetten (kötü hâlden) Sana sığınırım. Nefsin doymak bilmeyen ihtiyaç hissinden, küfürden, fâsıklıktan, hakka muhâlefetten ve ayrılıktan, nifaktan, süm'adan (amelleri insanların duyması için yapmaktan), riyâdan Sana sığınırım. Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzzamdan, barastan ve her türlü kötü ve müzmin hastalıklardan Sana sığınırım." (Buhâri, Tefsir)
Duamın gökyüzüne ulaşabilmesi için mühür kelime olan amini dedikten sonra gözlerimi kapattım, ellerimi yüzüme sürdüm. Tespihimi de çekmeyi bitirince seccademi katlayıp yerine bıraktım.
Hafiflemiştim.
Yatağa tekrar uzandığımda gözlerime dolan huzur beni yumuşak bir uykuya daldırdı.Uzaktan gelen rahatsız edici bir ses hissettim, duyuyordum ama hala uyuyordum, meğer ses bu sefer huzura davet eden değil dershaneye gitmek için ayarladığım alarm sesiydi. Bu sese rağmen hala uyanmamaya gayret etsemde alarmın görevini üstlenmek için annem odama dalıp alarmı kapatarak beni dürtükledi.
"Kızım kalksana, alarm uzun hava okudu resmen sen de tık yok."
"Anne beş dakika daha..."
"Hocan neden geç kaldın diye sorunca beş dakika yüzünden dersin."
"Tamam, tamam, haklısın anne kalkıyorum..."
Gözlerimi ovalaya ovalaya hazırlanıp, kahvaltımı yaptıktan sonra çıktım.
Merve kırmızı kapının orda yoktu, telefonu çıkarıp onu arayacaktım ki aynı anda apartmanlarından çıktı.
Beraber hafta sonu rutini olan dershane yoluna koyulduk. Hafta içi sabahın köründe kalkmamız yetmiyormuş gibi hafta sonuda dershane için kalkıyorduk. Allah'tan dershane saat dokuzda başlıyordu da bir saat kar ediyorduk.
Ne hikmettir bilinmez hafta içleri bitmek bilmez ama hafta sonları su gibi geçerdi. Yine geçmiş ve pazartesi sabahına uyanmıştık bile.Gözlerimi açınca komidinin üstündeki telefonuma baktım hemen. Merve aramamıştı, papatya desenli saatime çevirdim gözlerimi, saate bakılırsa çoktan aramış olması lazımdı. Sanırım bu kez rolleri değişmiş, benim yerime o geç kalmıştı. Aradım, uzun uzun çaldı ama açmadı. Telefonu bırakıp hazırlandıktan sonra annemin yaptığı sıcak poğaçalardan iki tane kapıp Merve'nin evine gittim.
Belki annesi ve babası uyuyordur diye kapıyı hafifçe tıklattım. Kapıdan üç adım geri adım atıp yana doğru döndüm. Kısa bir süre sonra kapıyı açan Merve'nin annesi oldu."Selamun aleyküm, hayırlı sabahlar, Nalan teyze Merve hazır mı geç kalıyoruz da okula."
"Aleyküm selam hayırlı sabahlar kızım. O çoktan gitti. Yarım saat falan oluyor gideli. Seni almadan gitmesine şaşırdım."
"Öyle mi... Bana haber vermedi. Bir işi var heralde, neyse tamam sağol Nalan teyze." deyip elimdeki poğaçaları ona uzattım.
"Buyur Nalan teyze, kokmuştur, Orhan amcayla kahvaltıda yersiniz.""Ah... Gerek yoktu kızım okulda acıkırsınız siz yerdiniz."
"Biz sık sık poğaça yiyoruz zaten, bu sizin kısmetinizmiş, afiyet olsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalem ile Kelepçe
Espiritualİslam, aşk, mizah ve aksiyon dolu bir kitap... "Hayır! Lütfen kelepçe takmayın! Ben kaçmam zaten, lütfen takmayın." "Sana uzat elini dedim!" diye sert şekilde tekrar etti memur. Onun tekrarına karşı bende tekrar rica edip takmamasını istedim ama d...