Zemin katta olan spor salonu güneş görmediği için ışıkları yakılmadıkça zifiri karanlık gibi olurdu. Bir adım attıktan sonra hem korkudan hemde düşerim diye daha fazla karanlığa doğru ilerleyemedim. Elimle lamba anahtarını yoklayarak aramaya başladım ama bulamıyordum.
"Kimse yok mu? Kızlar? Merve? Heyy sesimi duyan yok mu? Şaka mı bu, bir ses versenize!"
Bir tepki bir ses gelmeyen karanlık boşluğa faydasız bağırdığı mı düşünmeye başladım. Hazır düşünmeye başlamışken niye benim normal bir günüm yok, niye hergün bu okul anormal bir durumla karşı karşıya bırakıyor beni diye de düşünmeden edemedim.
Tam geri dönüp çıkmak üzere hamle yaptığımda aynı anda açılan ışıklar ve patlayan konfeti eşliğinde bütün sınıf koro halinde bağırdı.
"Sürprizzz!"
Devamı yok.
Çünkü bayılmışım.
Kolonyayı burnuma burnuma koklatmayan resmen çiçek sular gibi sulayan Merve sayesinde gözlerimi açtığımda herkes etrafımda daire oluşturmuştu. Henüz buğulu olan gözlerim yavaş yavaş netleştiğinde etrafımda oluşan dairede Murat ve Selim hocayı da görünce tekrar bayılmak istedim. Hayır yani onların burda ne işi var ya bir şeyden de eksik kalsınlar.
Merve bayıldığım yere oturmuş, başımı kaldırıp, bacağını başıma yastık yapmıştı. Merve'nin daha fazla kolanyayı burnuma sokmasına engel olmak için elini tutup yavaşça doğruldum. Herkes çok tedirgin görünüyordu, bayılmadan önce ben nasıl korktuysam ben bayılıncada onlar o kadar korkmuştu. Herkes gözlerimin içine bakıyordu, Merve bu kez sol elimi alıp bileğimi ovalarken, Yağmur da sağımda diğer bileğimi ovalıyordu.
Aşırı ilgiye alışkın olmayan bedenim ve bana korkuyla bakanların karşısında ortamı sakinleştirmek adına gülümsedim.
"Tamam, iyiyim ben, merak etmeyin." dediğimde herkes biraz olsun rahatladı.
Tam çaprazımda duran Murat "Çok şükür." dediğinde aynı anda onun karşısındaki Selim hoca "Ohh..." deyince bütün sınıf onlara döndü.
Hemen Merve'nin gözünün içine baktım, akıllı arkadaşım bakışlarımı anlayıp durumu toparlamak için sınıfın o anda orada toplanma sebebini bağırmaya başladı.
"İyi ki doğdun Mukaddess,
mutlu yıllar sanaa..."Merve'nin başlattığını bütün sınıf alkış çalarak ve güler yüzlerle tekrar etmeye başladı.
"İyi ki doğdun Mukaddes, mutlu yıllar sana, iyi ki doğdun iyi ki doğdun iyi ki doğdun Mukaddesss..."
Tabii ya bugün 11 Mart...
Etrafımda toplanan kalabalık açılmaya başladığında rengarenk balonlar, duvarda hazır alınıp yapıştırılmış kocaman bir iyiki doğdun yazısı, u şeklinde dizilmiş masalar, masaların üzerinde içecek ve kuru yemişler, tam ortadaki masanın üzerinde duran iki katlı, üzerinde küçük beşiktaş amblemli, bir katı siyah, bir katı beyaz olan pastayı gördüm.Çok şaşkındım, böyle bir hazırlık hiç beklemiyordum, hatta bugünün doğum günüm olduğunu bile unutmuştum, benim unuttuğum ama beni unutmayan insanlar olduğu için mutluydum. Bayılma hakkımı kullandığım için mutluluktan bayılamadım. Ama mutluluğumun sebebi hazırlık yapılması, balonlar, yazılan yazılar ya da pasta değildi. Mutluluğum unutulmamış olmaktı.
Selim hoca "Hadi bakalım Mukaddes pastayı keste herkesin ağzı tatlansın." dedi.
Gülümseyerek başımı yukarı aşağı salladım. Tüm sınıf u şeklindeki masaların her birinde yerini aldıktan sonra, bıçağı elime almadan küçük bir konuşma yapmak istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalem ile Kelepçe
Spiritualİslam, aşk, mizah ve aksiyon dolu bir kitap... "Hayır! Lütfen kelepçe takmayın! Ben kaçmam zaten, lütfen takmayın." "Sana uzat elini dedim!" diye sert şekilde tekrar etti memur. Onun tekrarına karşı bende tekrar rica edip takmamasını istedim ama d...