35. [Özür dilerim]

8.7K 1.1K 284
                                    

Onu orada öylece bırakıp uzaklaştım. Arkamdan seslenmedi, ya yüzü yoktu seslenmeye ya da ortamdan çekindi.

Davetliler arabalarına binip uzaklaşıyordu, tıpkı biz düğün sahiplerinin de şuan uzaklaştığı gibi...

Arabada giderken başımı pencereye yasladım ve bana söylediklerini düşündüm. Bilmiyordum dedi, evet bilmiyordu ama zaten önemli olan bilmeden yaptıkları değil miydi?

Gün tamamen sona ermiş herkes evlerine çekilmiş, biten kına gününün ardından azalan enerjiyi tekrar toplamak ve yarın ki düğüne depolamak için uyku vakti gelmişti.

Telaştan ve karmaşadan nereye koyduğumu hatırlamadığım için telefonumun nerede olduğunu bulamıyordum. Kısa süren bir arayıştan sonra buldum ve ekran da yazan mesaj sayısına takılan gözlerim kocaman açıldı.

155 yeni mesaj...

Yüz elli beş tane mesaj. Kim bu saatte bu kadar mesaj çekti diye düşünmeye gerek var mıydı? Tahmin ettiğim kişi anca bu kadar mesaj atardı ki mesajları açınca tahminim doğruydu. Hepsini okumama gerek yoktu çünkü gelen tüm mesajlarda aynı şey yazıyordu.

*Özür dilerim...*

Mesajları gönderen, hatasını anlayıp kendini affettirmeye çalışıyordu ama bu öyle yüz elli beş kere özür dilerim demekle hallolmuyordu.

Telefonu tamamen kapatıp, zemini ekru üzeri küçük papatya desenli yatağımın yanındaki bej rengi komodinimin çekmecesinin en üst gözüne attım.

Ardından namazımı kılıp yatağıma uzanınca günün yorgunluğunun okunduğu gözlerimi onu düşünmemeye çalışarak yavaş yavaş kapattım.

Sabah ezanı için çalan alarmın sesi ile uyandığımda henüz kendime gelememiştim ki pencereye atılan taşla irkildim. Elimi kalbimin üstüne koyup gözlerimi sıkıca yumdum. Bütün uykum bir anda kaçtı, gözlerimi açınca hem korku hem merak içinde komodinin üzerinde duran saate baktım. Saat 04:30'u gösteriyordu. Gecenin bu saatinde cama taş falan atılmaz, gündüz olsa çocuklardır derim de, şimdi mümkün olmadığı için kulağım seslendi, hayal falan gördüm sanırım, diye düşünürken bir taş daha atıldı. Bu sefer hayal olmadığını anlayınca kalkıp kenarda duran yazmamı başıma örterek camdan dışarıya baktım ve gözlerime inanamadım.

Penceremin tam altında, asfaltta mumlarla 'Özür dilerim' yazıyordu.

Gecenin karanlığını özür dilerim aydınlatıyordu.

Yazının hemen yanında da Murat ayakta duruyordu, avucunda tuttuğu, eğer duymazsam yine cama tekrar atmayı planladığı taşları beni görür görmez yere attı ve elini silkeledi.

Kınada giyindiği füme takım elbisesi hala üzerindeydi, beyaz gömleğinin iliklerini iki tane açmış, havaya kaldırdığı saçları düşmüştü. Beni görünce perişan olmuş haline çeki düzen vermeye çalışıp ceketinin düğmesini ilikleyerek gülümsedi.

Ardından hızla özür dilerim yazısının arkasının tam ortasına geçip ellerini iki yana açarak gülümseyen suratını üzgün surata çevirip özür dilerim diye bağırdı.

O bağırınca benim şaşkınlığım korkuya dönüştü. Ya birisi duyarsa, görürse diye ödüm koptu. Hemen işaret parmağımı dudağıma bastırdım.

Pencereden başımı biraz daha çıkartıp sağa sola bakındım, sokakta kimse var mı, ya da komşulardan lambası yananlar pencereden falan bakıyor mu diye. Allah'a şükür başka kimse görünmüyordu.

Sonrasın da tekrar Murat'a döndüm dişlerimi sıka sıka saydırdım.

"Delirdin mi sen!? Çabuk topla şunları birisi görecek!"

Kalem ile KelepçeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin