İçeriye girince kapattığım kapıya yaslandım, öylece kaldım.
Ellerim titriyordu, kalbim çarpıyordu delice. Hala o enkazın altındaydım.
Etraf toz duman olmuş her toz zerresi boğazıma doluyor, boğuluyor gibiydim.
Ağlayacaktım ama ağlayamıyordum.Bana ne dediğinin farkında mıydı acaba? O cümleleri bile isteye mi kurmuştu?
Nasıl böyle yakabilmişti canımı?
Tanıdığım günden beri arkamda sağımda solumda dolanan beni kazanmak için bin takla atan kişiyle bu aynı kişi miydi?Hala kapının girişinde duruyordum. Kendime sorduğum soruları cevaplayamıyordum. Düşündüklerimden sıyrılabilmeyi henüz başaramamışken Havva ile göz göze geldim. Gülümseyecek durumda olmadığım halde olumsuz etkilenmesin diye, zorlansamda içim acıya acıya gülümsedim.
Ayaklarım tutmuyormuşçasına yavaş adımlarla yürüyüp kendimi bekleme koltuklarından birine attım.
Poşetleri kenarda duran beyaz yuvarlak sehpanın üzerine bıraktım.
Elimdeki eldivenleri de çıkarıp fırlattım sehpanın üstüne.Birkaç dakika hiç hareket edemedim, hala sinirden ellerim titriyordu. O sırada kuaför yardımcısı saatlerdir bekleyen bir müşterinin saçlarını kesmeye başladı. Bir süre onu izledim. Kahverengi beline kadar uzunan saçlarını omuz hizasına kadar kestirdi. Yere intihar ediyormuş gibi düşen saçlara takıldı gözüm bir süre. Düşen saçları izledim tek tek. Ardından hemen karşıdaki aynaya kaydı gözlerim.
Artık yüzümdeki yapmacık gülümsemeden eser yoktu. Yerini donuk bir yüze bırakmıştı.
İlk defa birisine tokat atmıştım. Üstelik kendime itiraf edemesemde hayatımda yer kaplayan birine...
Ama hiç pişman değildim, namusum söz konusu olunca karşımda kim olursa olsun aynı şeyi tekrar yapardım.
Ben önce Allah'ı, sonra babamı düşünerek tüm çabamla haramdan ve zinadan uzak durmaya çalışırken, hakkı olmadığı halde namusum konusunda dil uzatan birine nasıl olurda tepkisiz kalırdım.
Hayatıma henüz yeni girmiş bir insanın, tamam belki şimdiye kadar bana bir yanlışı olmayan aksine her durumda yardımcım ve kurtarıcım olan bir insan olmasına rağmen bunu söylemeye hakkı yoktu. Ve o sözleriyle bu tokatı misliyle hak etmişti...
"Canım neyin var? Yüzün bembeyaz olmuş?" diye seslendi Havva, ben kendi içimde cebelleşirken.
"Hı? Şey, yok, yok bir şeyim iyiyim ben. Sen beni düşünme canım. Bugün senin günün."
Havva'yı inandırdıktan sonra sıra kendimi inandırmaya gelmişti. İyi miydim? Değildim ama iyi olacaktım. Havva'ya destek olmaya geldiğim bu yerde o saygısızı düşünüp can sıkıntımı belli etmemeli, toparlanmalıydım.
Gidip lavaboda elimi yüzümü yıkayıp iyice kendime geldim. Makyaj sonrası kuaför hazırlıklara ara verince Havva'yla gelinler için ayrılan odada Murat beyin getirdiği yemekleri yedik. Benim boğazımdan zor geçse de Havva'yı yalnız bırakmamak için iştahsız iştahsız yedim. Havva içeriye gidip hazırlıklara devam ederken ben abdest alıp gelin odasında ezanı bekledim ardından namazımı kıldım. Havva'nın yanına döndüğümde türban yapımı bitmiş sayılırdı. Ben de kına için aldığım düz, hatları belli etmeyen füme rengi uzun elbisemi giyindim. Havva ve kuaför görevlileri bana da türbanımı yaptırmayı teklif ettiler fakat kabul etmedim. Her zaman ki gibi kendim yaptım, uyumlu olsun diye elbisemle birebir aynı renk seçmiştim, makyaj yapmadığım için hazırlanmam on dakika falan sürmüştü.
Havva'nın kalan birkaç ufak işide bitince gitme vakti gelmişti. Kısa bir süre İlker'i bekledikten sonra korna sesi ile dışarıya çıktık. İlker'le beraber başka bir erkek arkadaşı gelmişti, Murat yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalem ile Kelepçe
Spiritualeİslam, aşk, mizah ve aksiyon dolu bir kitap... "Hayır! Lütfen kelepçe takmayın! Ben kaçmam zaten, lütfen takmayın." "Sana uzat elini dedim!" diye sert şekilde tekrar etti memur. Onun tekrarına karşı bende tekrar rica edip takmamasını istedim ama d...