Sandalyenin üstünden bizi tehdit eder gibi uyaran Çetin hocanın yüzene neredeyse kimse bakmıyordu. Ya da baksa bile bir gözü hocada bir gözü yerde yatan gençteydi.
Hoca ısrarla kopya çekilmesin diye ya da usulüne ters bir durum olmasın diye çabalıyordu ama zaten kimsenin kopya çekecek hali yoktu. Sonuçta vicdansız değildik, evet sınıftaki kimseyi tanımıyorum ama insan ruhu gözünün önünde ölümle cebelleşen biri varken dünya sınavının derdine düşecek kadar aciz değildir, buna inanıyordum.
Hoca sandalyenin üstünden inerek serin kanlı bir tavırla her adımda bir tekrar bize dönüp bakarak yerde yatan gencin yanına gitti ve Kenan hocaya "Durum nedir?" diye sordu.
Kenan hoca onun kadar serin kanlı değildi başını kaldırınca gözünden dökülen yaş gencin yüzüne düştü, dönüp yutkunarak cevapladı.
"Çetin ho-cam... Sa-nı-rım son da-da-kikaları..." dedi kekeleyerek.
"Ne! Saçmalama Kenan hocam!" dedi Çetin hoca ve bir çırpıda onu iteleyip gencin başına kendisi geçti. Eliyle nabzını yoklayınca dönüp Kenan hocanın yüzüne kocaman donuk gözlerle tekrar baktı, koluyla alnındaki teri silerken hızla ayağıya kalkıp kapıya koştu.
O kapıya varmadan içeriye sağlık ekipleri girdi hemen arkalarındanda Nil hoca vardı.Dört kişilik erkek grubu olan sağlık ekibi sedye ile gelmiş ve genci hemen sınıftan çıkartma düşüncesindeydiler ama öyle olmadı çünkü içlerinden biri nabzını kontrol edince kafasını kaldırıp
"Nabzı durmuş! Ambulansa götürmek zaman kaybı hemen burda kalp masajı yapmalıyız!" dedi.Cümlesini bitirir bitirmez masaj pozisyonuna getirdiği elini gencin kalbinin üstüne yerleştirip masaj yapmaya başladı.
Gencin nabzı durmuştu ama onun dışındaki odadaki herkesin nabzı olması gerektiğinden kat kat hızlı atıyordu. Göz kapaklarımızı kırpmıyorduk her saniye bir ömür gibiydi ve birbirini tanımayan onca insan bu odada bu anı yaşıyorduk.
Kenan hoca hala yerdeydi ve ağlıyordu, Çetin hoca ayakta eliyle alnını tutmuş çaresizce bakıyordu, Nil hoca bir yandan gözyaşlarını silip bir yandan iki elini ağzına koymuş kocaman gözlerle bakarken geri geri gidip duvara yaslandı.
Sağlık teknisyeni yaklaşık on dakika boyunca ısrarla kalp masajı yaptı. Fakat ne yazık ki bir yanıt yoktu, dönüp yanındaki sağlık ekibine bağırarak "Defibrilatörü buraya getirin!" dedi.
Diğer üçü hızla sınıftan defibrilatörü (kalbe iki kutuplu elektrotlarla uygulanan yüksek akımlı elektrik akımı makinası) getirmek için çıktılar, bu sırada hala masaj yapıyordu. Sağlık teknisyeninin alnından dökülen terler burnuna düşüyor ordan damlıyordu ama yinede hiç ara vermeden ısrarla masaj yapıyor ve pes etmiyordu. Herkes umutluydu tıpkı onun gibi...
Defibrilatörü getiren diğer teknisyenler hızla yerleştirip makinanın ayarını yapınca, masaj yapan teknisyen gencin üstündeki beyaz tişörtü yakasından tutup hızla yırttı ve gencin göğsüne iki kablo yapıştırdı, ardından içlerinden biri teknisyene makinanın elektrot kollarını uzattı. O da hızla alıp önce alnındaki ve burnundaki teri koluyla silip sonra derin bir nefes aldı ve kalın sesiyle
"200 joule ayarlayın." dedi.Diğer teknisyen hızla ayarlayınca elektrotları gencin göğsünün üzerine yerleştirip "Şimdi!" diye bağırdı.
Güçlü bir şokla gencin bedeni yerden kalkıp tekrar indi, teknisyen iki saniye durup ekrana baktı, hareket yoktu."250!" dedi daha yüksek sesiyle.
Bir daha yerleştirdi göğsüne gencin ve "Şimdi!" dedi yine azimli sesiyle. Gencin bedeni tekrar kalkıp indi, dönüp ekrana baktı hızla ama hala düz bir çizgi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalem ile Kelepçe
Spiritüelİslam, aşk, mizah ve aksiyon dolu bir kitap... "Hayır! Lütfen kelepçe takmayın! Ben kaçmam zaten, lütfen takmayın." "Sana uzat elini dedim!" diye sert şekilde tekrar etti memur. Onun tekrarına karşı bende tekrar rica edip takmamasını istedim ama d...