Kısık sesli bir şarkı yankı yapar mıydı? Yapmıştı. Sessizliğin içinde bizi kaplamış, her yanımızda tekrarlamıştı. Susarak eşlik ettik, sonuna kadar şarkıyı hissederek dinledik. Şarkı bitti. Aklımızda tekrar ediyordu; yanımda kal...
Murat yavaşça elini cebine attı, turuncu ışıltılı küçük bir paket çıkarıp önüme bıraktı."Açar mısın?" dedi.
"Ne bu?" dedim hiç hareket etmeden.
"Aç kendin gör."
Kahveyi masaya bırakıp paketi yavaşça elime aldım. Bant ile tutturulmuş kısmından açtım.
Çevresi yakut ve zümrüt taşlarıyla süslü küçük yuvarlak bir ayna. Duraksadım. Şaşkınlıkla düşünemeye başladım, çarşıda bu aynaya baktığımda o an yanımda olmadığına emindim. Nasıl fark etmiş, almıştı bilmiyorum.
Aynaya bakakaldım. Üstündeki süslü taşlarda gezdirdim parmağımı. Kapağını açtım. Gülümsüyormuşum, aynada gördüm. Gülümsediğimi o an fark etmek, hızla kapattırdı aynanın kapağını."İstemiyorum." dedim hızla aynayı onun önüne bırakıp.
Durdu. Aynaya baktı. Yavaşça benim önüme doğru aynayı sürükledi.
"Her seven, sevilenin boy aynasıdır. Sevmek, sevilenin o aynaya bakmasıdır, demiş Özdemir Asaf."
dedi tane tane.Susuyordum. Gözlerim ondan kaçıyordu. İçimde nedenini bilmediğim kocaman bir sessizlik. Sessizliği söylediği cümle bozuyordu. İçimde cümle tekrarlanıyordu. Her seven, sevilenin boy aynasıdır. Sevmek, sevilenin o aynaya bakmasıdır. O konuşmaya devam ediyor, ben yine susuyordum.
"Hani sen bana bakmıyorsun ya, gözlerimle gözlerin çarpışmasın diye savaşıyorsun göz bebeklerinle. Benim gözlerimi gördü bu ayna, şimdi senin gözlerini görsün istedim." dedi yine tane tane. Konuşurken bana bakmıyordu. Benim gibi manzaraya bakarak konuşuyordu.
Daha önce bana kimse böyle şeyler söylememişti. Anlamı derin cümleler insanı derin düşüncelere daldırıyordu. Yalan yok, istemsizce etkiliyordu. Sonra birden durdum. Peki ya benim ilk defa birinden duyduğum bu sözler daha önce çok kez tekrarlanmışsa? Sessizliğimi sert cümlelerimle bozdum.
"Güzel taktik. Kaç kıza denedin bu ayna taktiğini? Özdemir Asaf'ın sözünü söylediğin kaçıncı kişiyim? Bana romantik dizi başrol oyuncusu ayaklarını oynama, ben sevmem de yemem de."
Güldü. Ama acı bir gülüştü. İşaret parmağıyla gözünü ovaladı. Aynı eliyle alnına düşen saçını arkaya attı. Benim sert ses tonuma rağmen o fazlasıyla naifti.
"İlk olduğunu söylesem inanmazsın değil mi? Hatta sana hayatımda ilk kez kalbimin hızlı attığı anı anlatsam yine inanmazsın. Olsun ben yine de sana anlatayım. Sen sonra karar ver. Bir gün emniyetteyim işim çok, göreve gitmek üzereyiz, en yakın arkadaşlarımdan biri arıyor bugün söz törenim var ve sen sağdıcımsın hemen geliyorsun diyor. Çok seviniyorum, gitmek istiyorum ama amirimden izin alamıyorum görev önemli. Başka zaman gelme sözü veriyorum gelemeyeceğimi öğrenince arkadaşım küsüyor telefonu kapatıyor. Göreve gidiyoruz, kader bu ya yolda trafik kazası oluyor, trafik kilitlenince görev yerine en yakın şubeyi arayıp onları yönlendiriyoruz ve emniyete geri dönüyoruz. Göreve gitmeyince arkadaşımın sözüne yetişiyorum ve ona söylemeden annesinden sözün yapıldığı evin adresini öğrenip gidiyorum. Tam kapıdan girmek üzereyken birinin kapıya takıldığını görüyorum. Yüzü görünmüyor. Ama kendi kendine konuştuğunu duyuyorum, sesi çok tatlı. Yavaşça yardım etmek için yaklaşıyorum, korkuyor. Tamam sakin olun, diyorum ama yaprak gibi titremeye devam ediyor. Yaklaşınca hızla aldığı nefesini hissediyorum, ve gariptir hızla çarpan kalbini bile duyar gibi oluyorum. O an benimde kalbim deli gibi çarpıyor. Kalbimin alışkın olmadığı bir ritim. Daha önce çarpmadığı bir şekilde çarpınca benimde ellerim titriyor. Yüzünü görmeden gülümsüyorum. Örtüsünü kapıdan açmak istemiyorum biraz daha öyle kalalım diye ama daha fazla korkmaması için açmakta istiyorum. Açınca bana dönüyor, başını kaldırmıyor, Allah razı olsun deyip kaçıyor. Yüzü ay gibi ışık, kaşları simsiyah kavisli ve ince, yanakları hafif pembe. Gözlerini merak ediyorum. Arkasından gidiyorum.
Ev çok kalabalık, gözüm onu arıyor bulamıyorum. Sonunda bulunca gözlerim ışıldıyor, hep ona bakıyorum, başını kaldırırsa gözlerini görürüm belki diye bekliyorum. Bir türlü kaldırmıyor. Sabrediyorum. Gözümü kırpmadan izliyorum ve o an nihayet başını kaldırınca denk geliyoruz, insanı mühürleyen ela gözlerini görüyorum. Simsiyah kirpikleri kaşına değecek kadar uzun. Hızla gözünü kaçırıyor. Benim kalbim davul çalıyor. İzlemeye devam ediyorum, ağlıyor. Gözyaşlarını elinin tersiyle itiyor. Ağlamasın istiyorum. Cebimden peçete çıkartıyorum yanına gidip yavaşça ona uzatıyorum. Almıyor. Utanıyor besbelli. Utanmak bile yakışıyor. İnsanlar görmesin diye almaya karar veriyor, ürkekçe alıyor peçeteyi. Daha fazla utanmasın diye uzaklaşıyorum ama gözümü ne yapsam alamıyorum üstünden. Bir ara yerinden kalkıp odadan çıkıyor. Nereye gittiğini merak ediyorum ama hemen arkasından gidemiyorum dikkat çekmemek için biraz bekleyip ben de kalkıyorum. Odalarda onu arıyorum. Hiçbir odada bulamayınca en son bir oda kalıyor, en dipteki odanın kapısını yavaşça aralıyorum. İçerde namaz kıldığını görüyorum. Bunca kalabalığın arasında namaz kılmayı unutmayanlardan olmasına bile hayran kalıyorum. Namazı kılan o olmasına rağmen benim kalbim huşu ile doluyor. Namazını bitirince beni görmesin diye istemesem de uzaklaşıp tekrar odadaki yerime gidip oturuyorum. Kim olduğunu merak ediyorum. Daha önce hiç yapmadığım bir şey yapmaya karar veriyorum, küçük bir kız çocuğunu zor bela rüşvetle yanına yollayıp hakkında bilgi almaya çalışıyorum. Kız çocuğu onu gönderdiğimi söyleyip parmağını bana uzatınca bana doğru kaldırdığı bakışları sayesinde dünyanın en güzel gözleriyle bir kez daha göz göze geliyorum. Öğrendiğim bilgiyi hafızama ve kalbime kaydediyorum. Söz bitiyor, herkes dağılıyor ama o gitmesin istiyorum. Gidiyor o evden çıkıp kaybolana kadar arkasından izliyorum. Eve gidince yatağa uzanıyorum, yüzü gözümün önüne geliyor. Unutamıyorum. Aklımdan bir an bile gitmiyor. Bu yaşıma gelişmişim ilk defa birini düşünüp tüm gece uykusuz kalıyorum. Dayanamayıp emniyeti arıyorum nöbetçi arkadaştan numarasını öğrenmesi için talimat veriyorum. Uygun bir zaman bekleyip ne mesaj atsam diye düşünüp düşünüp sonunda ona mesaj atıyorum, atarlı cevap veriyor. İnatçı besbelli. Atarına bile gülümsüyorum. Emniyete gittiğimde hakkında bilgi aldığım okulunu araştırırken müdürün bizim emniyetten güvenlik talebinde bulunduğunu öğreniyorum. Hemen amirime güvelik için gönüllü olduğumu söylüyorum. Amirim kızıyor, senin için uygun değil sen yetkili bir polissin daha yeni bir arkadaşı görevlendireyim diyor ama çok ısrar ediyorum sonunda kabul ediyor. Aynı gün okulunda olay çıktığında bizim ekip görevlendiriliyor ve ben okuluna gidince o nerdedir acaba derken bir anda kucağıma düşüyor ve ben gözlerini görünce dünya duruyor. O günden sonra o güneş ben dünya oluyorum. Etrafında dönmeye başlıyorum. Yaklaşınca yakıyor, uzaklaşınca donuyorum. Ama sabırla ve inatla parçalı bulutlu olacak günü bekliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalem ile Kelepçe
Spiritualİslam, aşk, mizah ve aksiyon dolu bir kitap... "Hayır! Lütfen kelepçe takmayın! Ben kaçmam zaten, lütfen takmayın." "Sana uzat elini dedim!" diye sert şekilde tekrar etti memur. Onun tekrarına karşı bende tekrar rica edip takmamasını istedim ama d...