Duru'yla göz göze geldiğimiz gibi panikledi, hızla arkasını dönüp kaçmak üzereyken arkasından bağırdım.
"Duru gel buraya gördüm seni!"Duru kaçmanın artık anlamsız olduğunu anlayıp yavaşça geri geri adım attı, gözleri sıkıca kapalı ve dişlerini sıkarcasına yakalanmış olmanın siniriyle gergindi, o bana daha bir şey söylemeden arkasından bir genç çoçuk girdi.
Genç içeriye girer girmez Duru üzerindeki mini kırmızı tulumun altına giyindiği siyah spor ayakkabısı ile aynı renkte olan spor yandan askılı çantasıyla çoçuğun kafasına vurdu.
Aynı anda bağırmaya başladı."Aptal herif bu kızın gözünü niye bağlamadın!? Ağzı neden açık!? Beni gördü senin yüzünden şapşal!" diye çoçuğun yüzüne carladı.
"Etrafta gözünü bağlayacak bir şey yoktu, bandıda nereye koyduğumu bulamadım."
dedi sıska ve hafif kirli sakallı yirmili yaşlardaki genç çocuk.O an Duru'ya odaklanmış bakmaktan genci tanıdığımı yeni fark ettim, gözlerimi kısıp çocuğa baktım.
"Sen! Sen O'sun! Günler önce okulun bahçesine gelip Selim hocayla kapıda konuşan sendin! Ve aynı zamanda aylar önce benim okul çantamı kapkaç yapıp Selim hocadan dayak yiyen de sendin!"Genç bana cevap vermeyip donuk bir ifadeyle yüzüme bakarken araya Duru girdi.
"Çık sen dışarı, kapıda bekle!" dedi ona emrederek. Genç ikiletmeden sessizce çıktı.
"Neler oluyor burda!?" dedim şaşkın şaşkın.
Duru dağılan kahverengi küt saçını eliyle düzenleyip kollarını göğsünde birleştirerek iki ayağını da yanlara doğru açıp sırıtan ağzıyla konuşmaya başladı.
"Yok Muazzezcim doğru soru şu; senin burda ne işin var?" dedi dişlerinin arasından memnuniyetsizce.
"Bu soruyu benim sana sormam lazım asıl senin burda ne işin var?!" dedim bastıra bastıra bağırarak.
Anında takındığı sırıtış yerini sinire bırakırken cevapladı.
"Olmaması gereken biri varsa o sensin! Her boka burnunu sokmasan olmaz mı!?" dediğinde kollarını göğsünden indirmiş elini beline koymuştu.İğrenerek baktım.
"Terbiyeni takın! Ayrıca sen ne haltlar çeviriyorsun ki burnumu sokmamdan rahatsız oldun!? N'oldu planını mı bozdum?""Boş boş konuşma plan falan yok! Ben buraya Murat'ı kurtarmaya geldim."
"Öyle mi? Ben de bunu yedim!"
"İnanmıyorsan inanma Müzeyyencim!
Ben Murat'ı kurtarmak için geldim!""Bilerek yapıyorsun değil mi? Güya beni önemsemediğini vurgulamak için ismimi bilmiyormuş gibi yapıyorsun ama sana kötü bir haberim var ben senin gibi gerizekalı değilim. Murat'ı kurtarmaya gelmediğini biliyorum. Eğer öyle olsaydı benimle konuşmak yerine Murat'ın bu halini görüp şaşırırdın, hemen yanına gidip onunla ilgilenirdin. Ayrıca Murat'ın kaçırıldığı yeri bilmenin garipliğinin yanında beni buraya bağlayan genç adamı da tanıyor olman senin yalan söylediğinin başka bir kanıtı."
Yüzünün şekli renkten renge giriyordu. Siniri iyice çoğalırken köpürmeye başladı.
"Senin saçma sapan tahminlerini dinlemek zorunda değilim! Sesini kes, kulaklarını aç ve beni iyi dinle!
Şimdi ben senin ellerini ayaklarını açıyorum ve sen burdan hemen defolup gidiyorsun!
Ayrıca sen buraya hiç gelmedin, bunlar yaşanmadı ve Murat'ı da görmedin, anladın mı?
Burda olanları unutacaksın!""Ne!? Senin amacın ne ya?
Saçmalıyorsun farkındasın değil mi?
Adamı kaçırmışsın, bayıltmışsın,
buna kayıtsız kalacağımı düşünmüyorsun herhalde!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalem ile Kelepçe
Spiritualİslam, aşk, mizah ve aksiyon dolu bir kitap... "Hayır! Lütfen kelepçe takmayın! Ben kaçmam zaten, lütfen takmayın." "Sana uzat elini dedim!" diye sert şekilde tekrar etti memur. Onun tekrarına karşı bende tekrar rica edip takmamasını istedim ama d...