39. [Kelepçe]

8.2K 1K 174
                                    

Murat gidince arkadasından o çıkıncaya kadar baktım. Kapı kapanıp Murat görünmeyince, tekrar burda kendimi yalnız hissettim. Gri duvarlar siyaha dönüştü sanki. Karanlıkta kalmış gibiydim.

Yavaşça döndüm arkamı, bana alaycı  bakışlarını odaklamış bir yandan da sakız patlatan kadınla göz göze gelince ne iğrenç bir yerde olduğumu birkez daha fark ettim.

Gidip duvarın köşesine yasladım sırtımı. Kollarımı göğsümde birleştirdim.
Gözlerimi kapatıp biraz unutmak istedim sanki burda değilmişim gibi bunları hiç yaşamamışım gibi başka şeyler hayal etmeyi deneyecektim. Ama yanımdaki sinirlerimi bozmaya ant içmiş kadın buna izin vermedi.

"Heyy... Kara! O gelen yakışıklı sevgilin miydi?"

Yok ya duymadım ben, soru falan duymadım. Hele böyle bir soru hiç duymadım. La havle çektim içimden, muhattap olma tenezzülünde bulunmayacaktım. Ama onun susmaya niyeti yok gibiydi.

"Sana diyorum sümsük! Böyle kara ferace giyinip üstünede kara örtü takmışsın ama sevgiliden de geri kalmamışsın."

Bu cümle karşısında muhattap olmama kararımı bozup hatta yüz göz olup saçını başını yolasım geldi. Dişlerimi sıktım, burnumdan derin bir nefes aldım. Sakin olmalıydım, sakin...

"Sana nasıl baktığını gördüm, biri bana öyle baksa üstüne atlarım."

Deniyordum ama olmuyordu sakin kalamıyordum.
"Ya şimdi o iğrenç sesini kesersin ya da o sesi ben kesmesini bilirim!" dedim dişimi sıka sıka, işaret parmağımı ona doğru uzatarak.

Kocaman bir kahkaha patlattı beni daha çok sinirlendirmek istiyormuş gibi.
"Kız ayol sinirini yesinler senin öyle çatık kaşlada pek bir güzel oluyorsun. Böyle mi kandırdın onu da?"

Olduğum yerden bir adım öne doğru atıp bir ayağımı sertçe yere vurdum, dişlerimi sıka sıka sesimin en baskın en hırçın tonuyla parmağımı sallaya sallaya konuştum.

"Bak benim sabrımı zorlama, haddini bil kes sesini! Tek kelime daha edersen bu sümsük dediğin kız senin ağzınla burnunun yerini değiştirir, yetmedi o sarı tiftik saçlarını yolar eline verir! Ben burdan çıkana kadar ağzını açmayacaksın, yoksa dediklerimi büyük bir zevkle üstünde uygularım. Anladın mı beni!?"

Durdu, konuşmaya yeltenir gibi oldu ama vazgeçti, yüz ifadesi gerçekten korkmuş görünüyordu. Yutkunurken boğazındaki tümseği gördüm. Sanırım tehdidim amacına ulaşmıştı, iyiki de öyle oldu eğer konuşmaya kalksaydı bu kez kimse onu benim elimden alamazdı. Dik dik baktıktan sonra saçını savurup hızla bana arkasını döndü. Ben de tekrar duvara yaslanıp kollarımı göğsümde birleştirdim. Kadın bankta uyuya kaldı, ben uyumamak için dirensem de fark etmeden yere çömelip başımı omzuma yaslayarak uyumuşum, böyle tam iki saat geçmiş.
Nezarethanenin açılan kapısının gürültülü sesiyle sıçrayarak uyandım. Aynı sıçrayışla ayağıya kalkınca uyuşan ayaklarım beni taşımakta zorlanıyordu. Kapıyı açan polis memuru beni buraya getiren kişiydi, hızla benim olduğum bölmeye gelip durdu.

"Mukaddes Atahanlı. Benimle geliyorsun." dedi yürüyüşü gibi hızlı konuşarak.

Tam uyanamamışken duyduğum bu cümleyle gözlerim kocaman açıldı. Biraz tedirgin biraz meraklı şekilde sordum.
"Nereye? Neden, çıkıyor muyum yoksa?"

"Soru sormayı bırak ve düş önüme."
dedi belli ki konuşmaktan pek haz etmeyen işinden yorulan memur.

Dediği gibi önüne düştüm ve yürümeye başladık. Yine kolumu tutmaya yeltendi ama bırakmayıp 'kaçmıyorum merak etmeyin' diyerek tutmasını engelledim.

Kalem ile KelepçeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin