39.İNCİR REÇELİ

63.4K 3.3K 2.8K
                                    

Geldim, geldim!

Her yerden mesaj atarak, hatta rüyalarıma kadar girerek beni etki altına aldınız yani.

1350 oy ve 1000 yorum sınır.

Size keyifli okumalar. Bölümü yazarken burnumun direği sızladı. Umarım siz ağlamazsınız. Bol yorum atın, seviliyorsunuz💙🖤

Bölüm 39: "İncir Reçeli"

İnsan hayatın içinde, koca bir okyanusta yüzmeye çalışır gibi debelenirken ona dal uzatana ya da simit atana kalpten bir kordonla bağlanıyordu. Okyanusun içinde hayalet bir gemiden bakan bir anne vardı, geminin biraz daha yakınında bir babanın cesedi yüzüyordu, cesedin etrafında içki şişeleri dolanıyordu. Denizin dibine çakılan çapanın zincirleri genç bir adamın bileğine dolanmış halde pasını onun tenine bırakırken onu da aşağı çekiyordu. O adamla bir kan bağım vardı.

Hayalet gemideki kadın, bir baba cesedi ve bileklerinden zincirli adam... Onlar benim ailemdi.

Abimin bilenleri saran zincirler benim de belime dolanmaya başladığında korku içinde çırpınmaya başlamıştım ki belime dolananın paslı zincirlerin şefkatli kollar olduğunu anladığımda göğsümden bir bağ onun göğsüne bir düğüm atmıştı. Boğulmak üzere olduğum okyanustan daha da büyüğünü gözlerinde taşıyan adamın gözlerinde elleri kanlı bir anne yüzüyor, yüzünde damga olan hayalet gemiden bir adam ona bakıyor ve elinde bıçak olan genç adam onun sırtında bekliyordu.

Onun kolları beni, benim kalbim onu kurtardı.

Bahar yağmurları gök gürültüleri eşliğinde yeryüzüne inerken tavana düşen her damla arkasında bir adım sesi bırakarak büyük koroya karışıyordu. Gökyüzünün içinde, camdan bir kafeste yağmuru izliyordum ve hayatım boyunca çok nadir zamanlarda göğsümü böylesine dolduran o güzel hislerden birini yaşıyordum.

Pazartesiydi. Saat on bir olmalıydı. Önemli dersler olmadığı için gitmeme kararı almıştık. Kısa kahvaltının altından yeniden kendimizi burada bulmuştuk. Sağıma doğru yatmıştım, karnımın önünde minik kedim parmaklarımın arasına mırıldanarak yatıyordu. Hemen arkamda ise o vardı. Uzattığı kolunun üzerindeydi başım, diğer elini ise karnımın üzerinde sabitlemişti.

Yüzünü kafamın arkasına, saçlarımın arasına gömmüştü. Kıvanç, benim kadar duygusal bir adamdı. Evet, sertti. Çatık çehresi, bir bakışta insanı boğan gözleri ile kesinlikle sertti. Ama göğsünün altında taşıdığı kalbin kapısına bir iki kere tıklamak onun dudaklarındaki o çapkın gülümsemeyi görmek için yetiyordu. Kıvanç'ın dudaklarındaki nefes, benim kalbimin atışını belirliyordu. O kötü bir adam değil; o başına kötü şeyler gelmiş, iyiliği zorla sökülmüş vicdanlı bir adamdı.

Buradaydık. Sessizdik. Odadaki dolduran tek ses yağmurun korosu iken o kadar iyi anlaşıyorduk ki... Bazen ona olan sevgim beni korkutuyordu. Bazen Kıvanç, göğsüme bile artık sığdıramadığım bu hissin sebebi olduğu için beni korkutuyordu. Onun için yapabileceklerimin bir sınırı yoktu, bunu çok iyi anlamıştım.

Kedi, mırıldanarak elimin altından kalktı ve yataktan atlayarak camın köşesindeki pufuna yattı. Artık bize alışmıştı, ben de onu öylesine benimsemiştim ki kısacık bir an gözümün önünden kaybolsa onu aramaya başlıyordum. Benim kadar olmasa da Kıvanç da kediyi seviyordu, o da kediye alışmıştı. Ona mama bile verdiği oluyordu.

Hala bir ad koymamış olduğumuz kedinin yataktan inmesi ile birlikte yüzümü Kıvanç'a döndüm. O da bana ayak uydurarak bedenime sardığı kolunu gevşek bıraktı dönmem için. Bir yastıkta duran yüzlerimiz, birbirine oturmak üzere olan iki yapboz parçası gibiydi. Bedenim yönünü bulduğunda Kıvanç kollarını yeniden sıkarak yatmaya devam etti. Gözleri hala kaplıydı ve yüzündeki o dingin, huzurlu ifade ile yatmaya devam ediyordu.

BATAKLIK •Tamamlandı•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin