AV ZAMANI

24.6K 648 26
                                    

Fikir edinmeniz için Av Zamanı kitabının ilk bölümünü buraya bırakıyorum. Keyifli okumalar...
💚🖤

Hepinize merhaba!
Yeniden burada olmanın bana hissettirdiği duyguları tarif edemem.
Av Zamanı'nın kitlesi benim diğer kitaplarımın kitlesinden hep daha farklı gelmişti bana.
Şimdi son kez, bölüm atıyorum size Avcılarım!
Keyifle okuyun, yorumlarınızı belirtin.
Bu, şu an kapağı hazırlanan kitabımızın düzenlenmiş halinin ilk bölümü.
Beğenmeniz dileğiyle.
Sizi çok seviyorum.
Sorularınızı aşağı yorumlara bırakabilrsiniz.
💜🖤

1●KANLI VALS

Bir lanetin karanlık fısıltısı yazgıma düşüyordu.

Zamanın ayak sesleri, hayatımı ayaklar altına aldı.

Ayakları altında feryadının zehrini akıtan yazgım, kanın ve karanlığın hakimiyetinde çarptığı duvarlarda izler bıraktı.

Zaman, kendi katili olmak üzere yazdığı piyesin kelimelerini gökyüzümdeki taşlardan söktü. Önce beni karanlığa gömdü sonra yolumu kanla aydınlattı.

Ayaklarımı parçalayan pençeler bedenime kulaç attı. Akrep zamanı soktu, yelkovan zamanın kellesini aldı. Ayaklarımın altına zamanın kanı karıştı.

Gözlerimi kapattım, bir dilek tuttum. Gözlerimi açtım bir lanete gebe kaldım. Zaman öldü, gökyüzünün krallığı söndü ve ben... Benim ruhuma gözünü diken o korkunç dünyanın efendisi oldum.

Toprak kokusu... Göğün yere indiği anlarda, yeryüzünün kıvrımlarına inen büyüleyici kokuydu. Biraz sonra gökyüzünün kraliçesi kendini yağmurun kristalleri arasından gösterir ve o renkli şerit çıkardı ortaya. Gökkuşağı: Alkım.

Adım Alkım olsa da kendimi yıldızları dökülmüş uzay gibi kapkara ve boğucu hissederdim. Saniye saniye dünyama yağan yıldızlarım yeryüzümü parçaladığı gibi gökyüzümü de çıplak bırakmıştı. Bu gerçeğin iplerini bileklerime bir kez daha doluyordu; kendimi hiçbir yere ait hissetmiyordum.

Elimde tuttuğum küreye baktım. Küçük bir dükkanda, hediyelik eşya dükkanında zaman öldürüyordum. İlkim'in iki dükkan ötedeki pastanede hunharca tatlı yediğini biliyordum. Muhtemelen geç kaldığım için bir yandan da söyleniyordu. Tarte Tatin adında Fransız mutfağına ait bir tatlı keşfetmişti, geldiğinden beri de ondan başka bir şey yediğini görmemiştim. Sonra bacakları soba borusuna döndüğünde beni de peşinden sürüklüyordu spor salonlarına.

Kararımı verip elimdeki kar küresiyle kasaya yürüdüm. Camdan gökyüzünden düşen değil de gökyüzüne yükselmeye çalışan ama ayaklarına ağırlık bağlanmış gibi batan tanelerin çaresizliğini izleyerek Fransa sokaklarına adım attım.

Paris mükemmel bir şehirdi. Temmuz ayında parlayan güneş koyu kahverengi saçlarımı parlatıp soluk tenimi aydınlatıyordu. Aynı ışık sokaklara hayat suyu veriyor; soğuk Fransızları ısıtmaya, canlandırmaya çalışıyordu. Buraya hevesle gelmiştim. Hep görmek istediğim yerlerden biriydi. Hoş parfüm mağazalarını dolaşacak, arkadaşım ve kendim için güzel parçalar alacak ve bol bol gezecektim. Kaçmak için açtığım ilk kapıda önüme Fransa bileti düşmüştü. O an nereye gittiğimin bir önemi yoktu. Gidebilmemin bir önemi vardı.

Elimdeki kağıt mağaza torbasıyla İlkim'in beni beklediği pastaneye girdim. Cam kenarında, köşede bir masa seçmişti. Üzerimdeki trençkotu sandalyenin arkasına asıp sandalyeyi çektim. "Neredesin?" dedi İlkim bütün huysuzluğu ile. "Patladım burada sıkıntıdan!"

"Sıkıntıdan değil de yemekten patlamış olabilirsin," dedim. Ela gözlerini kısıp bana dil uzattı. İlkim hoş bir kızdı. Sarı gür saçları, yeşili baskın ela gözleri, beyaz tenini işgal eden kırmızı yanakları ve ideal fiziği... Onu seviyordum. Yoksa neden gittiğim ilk şehre, benim için en önemli yere onu da sürüklemiş olabilirim?

BATAKLIK •Tamamlandı•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin