7.ANKARA

73.8K 4.1K 2.5K
                                    

Merhaba.
1000 yorum olduğunda yeni bölüm hemen gelecek.
Keyifli okumalar...

Bölüm 7: "Ankara"

Huzursuzdum.

Bir an önce bu yolculuktan ve bu şehirden kurtulmak istiyordum. Ya da Özgür'ün çabucak gelmesi iyi olabilirdi. Son zamanlarda aramızda farklı bir şeyler olduğunu ya da en azından onun beni fark ettiğini düşünüyordum. Bunlar güzel şeylerdi ama yanımda iki saattir ağzını dahi açmadan oturan Kıvanç'la yolculuk geçmiyordu. Telefonum yoktu, kulaklığım yanımdaydı ama telefon olmadıktan sonra anlamsızdı.

Altımda topladığım ayaklarımın üzerinde dikilerek radyoya uzandım, güzel bir şarkı aramaya başladım. Kıvanç bana bakmamış, sesini de çıkartmamıştı. Kanallardan birinde Müslüm Gürses'in Nilüfer şarkısını duyunca hemen durdum ve sesini açtım. Bu adamın şarkılarına aşıktım. Son ses dinlediğim nadir müziklerdendi şarkıları. Yeniden arkama yaslandığımda bu defa Kıvanç bana bakmıştı. Sanırım bu şarkıda durmamı beklemiyordu.

Başımı cama dayadığımda tokat yediğim yanağım sızladı. Dişlerimi sıkarak gözlerimi kapattım. Hayatımda hiç böylesine tokat yememişti. Küçükken babamdan ufak tefek dayaklar yerdim ama Onur'un tokadı nevrimi döndürmüştü.

Yanımızdan geçen ağaçlar önce yavaşladı, sonra tamamen durdu. Dışarıdaki sisli ve yağmurlu hava güzeldi aslında. Kıvanç kendi tarafının kapısını açtığında başımı ona çevirdim.

"Bir şey istiyor musun?" dedi. Başımı iki yana salladım sadece. Hiçbir şey söylemeden kapıyı kapattı ve dışarıdan içeri soğuk hava akışını kesti. Aslında arabanın içindeki hava değişse iyi olabilirdi. Karanlıkta kalmış olsam da arabanın içini aydınlatmak için tepemdeki lambaya basmadım, sadece kendi tarafımdaki camı indirdim. Hafif atıştıran yağmur kuru yüzüme rüzgârın getirisiyle çarparken gözlerimi kapattım.

Bunları ben yaşıyor olamazdım.

Abim hapse girmiş, onun yerine kuryeliğe başlamıştım. Anlaşma yaptığım adam beni sırtımdan vurduğu için dayak yemiştim. Ezilen gururum bir yana zorla Ankara'ya gidiyordum ve bir katille birlikte uyuşturucu satacaktık. Allah'ım! Bu bir kabus olmalıydı!

Kıvanç'ın tarafındaki kapı açıldı. Soğuk hava arabada cereyan yaptı kısa bir an. Kıvanç hızlıca yerleşti ve kapıyı çekti. Kucağıma bırakılan poşetle kafamı aşağı eğdim. Ondan bir şey istememiştim. Elimi poşete atıp ağzını araladım.

İki tane portakallı kek, bir tane kakaolu süt, su ve sigara.

Gördüğüm şeyler beni kısa bir anlık tebessüme sürgün etmişti. Ona manidar bir bakış atmamak için gözlerimi poşetten kaldırmadım. Takip etmesi hoşuma gitmişti, bu kadar dikkatli davranması güzeldi. Öküz olduğunu bilmesem onun iyi birisi olduğunu düşünebilirdim.

"Sigaramı versene," dedi dinlenme tesisinden anayola çıkarken. Poşetten Mallboro'yu alıp onun avucuna bıraktım. İçinden bir sigara çekip dudakları arasına yerleştirdi. Çakmağı çakarken sigarasına diğer eliyle perde yapmış, bu süre zarfında iki elini birden direksiyondan çekince irkilmiştim ama profesyonelce arabayı kullanmaya devam etmişti.

Ne kadar tok olursam olayım ya da ne kadar canım bir şey istemezse istemesin portakallı keke ve kakaolu süte hayatta hayır diyemezdim. Keklerden birini açıp büyük bir ısırık aldım. Pipeti kabından kurtarıp yerine taktım. Kekimi bitirene kadar Kıvanç da sigarasını camdan aşağı atmıştı. Saat bire geliyordu, yola çıktığımızda saat on birdi. O saate kadar uyuduğumuza inanamıyordum.

BATAKLIK •Tamamlandı•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin