70.Final Part I- ŞEHRE GELEN YABANCI

29.8K 1.9K 1.6K
                                    

İşte sondayız

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İşte sondayız. Çok hüzünlü ama gururluyum kocaman bir aile olduk, mutluyum. 

Ricam bölümü sonuna kadar okumanız. Sonra yorumlarda buluşuruz. Ben hepsini okuyor olacağım. Sizi seviyorum. Keyifli okumalar. 

Bölüm 70: FİNAL- Şehre Gelen Yabancı

3 yıl sonra...

Her şeyin başlangıcında, bu hikayeden daha acı bir zamanda, mavi ve siyahın doğuşuna gidildiğinde şehre bir yabacı gelmişti. Masmavi gözleri, çarpıcı bir gülümsemesi ve şefkatli kollarıyla yangını o başlatmıştı. Ata Katipoğlu, İstanbul'a ayak basan yani şehre gelen o yabancıydı. O, öyle bir yangın başlatmıştı ki kırk beş yıl sonra bile onun ateşinde yanmaya devam edenler vardı.

Zaman bir romanın sayfalarını çeviren sabırsız bir okurun parmaklarının hızında akıp gitti. Tam üç yıl su gibi akıp geçerken irislerinin ikisinde de siyah noktalar taşıyan adam mezarlığın başında belirdi. Elinde aslan başlı bir topuzu olan baston vardı. Bastonun metal ucunu toprak zemine vura vura kalbini gömdüğü mezara doğru ilerlemeye başladı.

Zaman her şey ilacıdır diyen kainatın en büyük yalancısı kimdi?

Ya da bu nasıl bir yaraydı da Ata Katipoğlunu'nun yarasına zaman bile işlemiyordu?

Kalbindeki acıyla birlikte kalbini gömdüğü mezara doğru yürümeyi sürdürdü. Onunla birlikte bir gözünü, bir kolunu, bir bacağını, iki ciğerinden birisini kaybetmişti. Onu kaybetti ya, kendini kaybetmişti. Zülal öldü ya, Ata artık yaşamıyordu.

Ata Katipoğlu şimdi altmış sekiz yaşındaydı. Bugün sevdiği kadın da altmış sekizinci yaşına giriyordu ve sevdiği kadını yalnız bırakmamak için gelmişti mezarlığa. Ancak artık kalbi ve ruhu kadar yorgun düşen bedeni onu taşımamakta o kadar ısrarcıydı ki... Sürünerek de olsa gidecekti o mezarın başına ama biraz dinlenmekten zarar gelmezdi.

Mezarlığın içindeki üç banktan birisine oturup iki küçük süveyda taşıdığı gözlerini mezara sabitleyerek konuştu. "Altmış sekizde bile yanında olacağını söylemiştim," dedi arkasına yaslanıp gülümserken. "Benden asla kurtulamazsın Zümrüt. Biliyorum ben, hiç de kurtulmak istemedin zaten." İkindi güneşi sık ağaçlı mezarlığı sarıya boyayıp çam ve söğüt ağaçlarının yaprakları arasından geçerek onun oturduğu yeri gölgelendirirken hoş bir rüzgar esiyordu.

Her şey sakin, her şey dingindi, gözyaşları bile usul usul iniyordu.

"Sonuna geldik Zümrüt, sen de hissediyor musun?" Cebinden çıkarttığı sigara paketinden bir dal sigara çekip titreyen elleriyle dudaklarının arasına yerleştirdi ve yine titreyen eliyle, esen dingin rüzgarın titrettiği ateşi sigaraya yaklaştırdı, sigara aynı ömrü gibi ateş aldı ve çektiği nefesle kendini son kez zehirlerken çakmağı yanına, banka bıraktı. Gümüş çakmağın üzerinde Zümrüt K. Yazıyordu. Kim kimi yakmıştı bu hikayede?

BATAKLIK •Tamamlandı•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin