67.MAYIN TARLASI

30K 2.1K 2.5K
                                    

Ben geldim!

Ufak bir şey ekleyeceğim; Bataklık 70.bölümde final yapacak. 🥺

Bu arada Ömür ve Özgür'ün kitabı yazılacak, Ata ve Zülal de çok fazla istek aldı ancak onu yazmaya henüz elim varmıyor. Kurgularken bile kötü oluyorum. Ama inşallah bir gün onların hikayesini de yazacağım, ona oy verenler üzülmesin. İkisi de yazılacak. Bataklık ailesi bu kadar büyük ve güzel olduğunuz için sizi çooook seviyorum.

O zaman, çok uzatmadan sizi bölüm ile baş başa bırakıyorum.

Sınır yine 1000 oy. Yorum da 1000.
Keyifli okumalar... 🖤💙

Bölüm 67: "Mayın Tarlası"

Mutlulukla hayat arasında bir mayın tarlası vardı.

Sadece karşıya bakmak; karşıdaki adamı, karşıdaki kadını ya da hayali görmek bizi bastığımız yere kör ediyordu. Ona doğru koşuyordunuz, yüzünüzde kocaman bir gülümseme vardı ve güneş üstünüze yağmur gibi yağarken saçlarınız savruluyor belki gömleğinizin yakaları uçuşuyordu. Umut sizi sarıp sarmalarken ve karşıdaki kucaklamak isterken tarlaya koşmaya başlıyordunuz.

Sonra mayın patlıyordu.

Bir hayalse eğer, o sizin bedeniniz gibi parçalanıp karışıyordu toprağa. Bir kişiyse karşıdaki o da sizin gibi parçalanıyordu ama onun ruhunun cesedini gömen bile olmuyordu. Koşuyordum, koşuyordum. Ben ayağımı o mayına bastığını küçük klik sesi duymuş ve kalmıştım olduğum yerde. İkimiz de parçalanmamıştık belki ama ben burada, o karşıda aynı umudun işkencesini görüyorduk.

Ayağımı çekersem patlayacaktım, o da parçalanacaktı. Beni gömeceklerdi, onun sağ olduğunu sanacaklardı. Ayağımı tutmaya devam edersem bu işkence uzayacaktı. Bir kurtuluş olmak zorundaydı, bir kurtuluş...

Yaz neredeyse bitmişti ama İstanbul için her zaman biraz daha uzun olurdu bu mevsim. Oturduğum havuz kenarında dizlerime kadar suyun içindeydim ve başımı geriye atmış güneşten faydalanmaya çalışıyordum. Ayşen bunun çok iyi geleceğini düşünüyordu. Gözlerimi kapatıp güneşin beyaz tenimi ısıtmasına izin verdim.

Yarın kontrol günüydü. Bir aydır evdeydim ve artık gidip nasıl ilerlediğini öğrenmenin zamanı gelmişti. Sık sık hastaneye testler götüren Ayşen olumsuz bir şey demiyordu, her zaman yanımdaydı. Onu bir pervaneye benzetiyordum. Dönüp duruyordu çevremde. Arkadaşlığımız da evimde kaldığı süre boyunca ilerlemişti. Onunla artık her istediğimi konuşabiliyordum.

"Berfin!" diye bağırdı Ayşen mutfağın bahçeye açılan kapısından. Gözlerimi açarak o yöne döndüm. "Bak kim geldi?"

Umay, onun yanından geçip sandaletleriyle bahçenin çimenli toprağına bastığında ona gülümseyerek el salladım. "Nasılsın güzellik?" dedi yanıma gelip bana sarıldığında. Kollarımı ona dolayarak ablama sarılır gibi sarıldım ona. Onun da sarılışında ki yakınlık, candanlık içime işliyordu. Kendini hiç geri çekmedi, dibime oturup sandaletlerini çıkarttı.

"İyiyim," dedim onu izlerken. "En azından ben öyle hissediyorum."

Bana bakıp gülümsedi. "İnsan nasıl hissediyorsa öyledir." Sandaletlerini kenara atıp ayaklarını suya daldırdı. Sütun gibi bacaklarını ortaya seren bir kot şort ile beyaz renk bir askılı giymişti. Askılı deyince aklıma Umay geliyordu artık. Her çeşidini, her modelini, her tür kumaşını giyiyordu askılıların.

"Limonata içer misin?" diye sordum ayaklarımla suyu dalgalandırırken.

"Olur." Omzunu silkti. Yüzünde gram makyaj yoktu. Abartılı takılardan uzaktı, sadece küçük bir küpe ve sade bir saat takmıştı. Salık, küt saçları ile çok doğal ve güzel görünüyordu. Melis'ten bizim için limonata getirmesini istedikten sonra Umay'a döndüm. Arslan abi ile ayrılıklarının ardından dağılmış görünmüyordu. Kıvanç da Arslan abiye ne kadar ulaşmaya çalıştıysa da haber alamamıştı. Kıvanç, eğer Arslan abi istemezse onu kimsenin bulamayacağından bahsetmişti ama huzursuzdu.

BATAKLIK •Tamamlandı•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin