14.Bölüm "Kıskançlık Meselesi"

788 62 5
                                    

Hayatımın en tuhaf hissettiren gecelerinden birini geçirmiştim. Bu hissettiklerim bana yabancıydı. Daha önce hissetmediğim türden duygulardı.

Çınar'ın getirdiği kahvaltıdan birkaç tane zeytin, bir yudum peynir dışında birşey yiyememiştim. Stresli ya da huzursuz olduğum zamanlarda yemek yiyememek gibi bir huyum vardı.

Çınar'ın çadırın içinde üzerindeki lacivert penyeyi çıkardığını görünce zeytin boğazımda kaldı ve öksürmeye başladım. Buna karşılık Çınar bana bakarak gülmeye başladı.

"Yavaş ye yavaş."

Elimi boğazıma götürerek birkaç kez yutkundum ve Çınar'ın vücudundaki kasları görmezden gelmeye çalıştım. Bu pek mümkün değildi ama yine de deniyordum.

"Yağmur dinmiş sanırım." diyerek dikkatimi başka bir konuya vermeye çalıştım.

Çınar, "Çadırı açıp dışarıya baktın mı?" diye sordu.

"Hayır bakmadım."

Çınar gülümserek çadırın kapısındaki fermuarı açtı. Dışarı baktığım an sanki büyüleniyordum. Yağmurun kokusu birkaç saniye içinde ciğerlerime doldu. Bir yandan bu kokuyu içime çekerken bir yandan da denizin maviliğini seyrediyordum. Güneş açmıştı ve rüzgar biraz olsun kesilmişti.

"Bu çok güzel." diye mırıldandım. "Hayatımda gördüğüm en güzel yer hatta." diye ekledim.

Çınar da tıpkı benim gibi bir süre denizin verdiği huzura kapıldı ve sakince dışarıyı izledi. Bir ara gözlerimi ona çevirdim. Ne kadar da farklı görünüyordu. Bu sabah sanki ilk defa bana içinden gelerek gülümsüyordu. Gördüğüm kişi Çınardı ama aslında Çınar gibi değildi. Öfkesini, ciddiyetini bir kenara bırakmıştı bu sabah.

"Günaydın."

Cenker'in çadırımızın önüne geldiğini görünce birden kendimi toparladım ve üzerimdeki pozitifliği hissettirmemeye çalıştım.

Çınar, "Sana da günaydın Cenko." dedi. Ben de "Günaydın." diyerek yanıt verdim.

Cenker bakışlarıyla birşey anlatmak istiyor gibiydi. Gözlerini sürekli Çınar'a ve bana dikerek gülümsüyordu.

"Birşey mi var?" diye sordum birden. "Niye öyle bakıyorsun?"

Cenker bu ani soru karşısında afalladı ve gülümsemeyi kesti. "Hiç, öylesine."

Ona bakarak gözlerimi devirdim ve yatağın kenarında duran sırt çantamı aldım. Çınar'ın gözleri üzerimdeydi. Ne yaptığımı sorgular gibi bakıyordu. Onun merakını görmezden gelerek "Çınar, herşey için teşekkür ederim." dedim. Aslında Cenker'in gelmesi bu bakımdan iyi olmuştu. Teşekkür konuşmasını kısa kesmek iyi olacaktı.

Çınar ellerini iki yana açıp "Her zaman." dedi. Gülüşü yine baş döndürücüydü. Sesinde barındırdığı anlamları da artık daha kolay ayırt edebiliyordum. Onun imalarına aldırış etmeden çadırdan çıktım. Hava o kadar güzeldi ki sonsuza dek burada yaşayabileceğimi düşündüm. Kollarımı iki yana açtım ve esneyerek topluluğa doğru yürümeye başladım.

Miraç henüz ortalarda görünmüyordu. Etrafımı incelerken bir yandan da onun çadırına yürümeye başladım. Tam tahmin ettiğim gibi, Miraç hala uyuyordu. Yer yatağının yanına kadar gidip ayağımla yorganı ittirmeye başladım.

"Miraç? Gerçekten hala uyuyor musun?"

Miraç bir ara gözlerini aralayıp tuhaf mırıltılar çıkardı. Başında benim olduğunu farkedince birden yataktan kalktı ve gözlerini merakla açtı.

Nisan Güneşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin